Hale Halime YILDIRIM / GÜNDEME BAKIŞ - İzmir’de ve Ankara’da önemli görevler yapan Yüksel Çakmur’la Karşıyaka’da bir araya geldik. 83 yıllık ömrüne Bakanlık, milletvekilliği, ilçe ve büyükşehir belediye başkanlıkları sığdıran Çakmur, Karşıyaka’da öyle seviliyor ki, onu gören yaşlı genç herkes yanına gelerek, selam verdi, sarıldı, özlemini dile getirdi. Çakmur da masaya gelen herkesi büyük bir zarafetle ayağa kalkarak karşıladı, güler yüzle uğurladı. Birçok Karşıyakalı fotoğraf çektirmek istedi Çakmur’la, kimseyi kırmadı. Kalem satıcısı geldi yanımıza, ‘Başkanım siz hep benden kalem alırsınız, bugün de bir kalem alın’ dedi, satıcının ismini dahi hatırlayan Çakmur, bir kalem daha aldı. Ardından bana döndü, ‘Belediyeden emekli bu arkadaş’ dedi. Çakmur’la konuşmak isteyen o kadar çok insan vardı ki, saat 11:00’de başlayan röportajımızı 15:00’te tamamlayabildik.
83 DEĞİL 20 YAŞINDA
1942 yılında dünyaya gelen, Buca Belediye Başkanlığı, 2 dönem milletvekilliği, 2 dönem Bakanlık, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Çakmur, Karşıyaka’da bir apartman dairesinde yaşıyor. Otomobili yok, bisiklete biniyor. ‘İstesem ben de bir BMW alırdım, alamaz mıydım ama önemli olan bunlar değil, önemli olan çalmamanın, hak yememenin, adil olmanın verdiği huzur, güven, insanların seni hala böyle sevmesi’ diyen Çakmur’un gözlerinin içi gülüyor. Adeta 20 yaşında bir delikanlının enerjisine sahip gözüken Çakmur, enerjisinin kaynağını da maneviyat olarak değerlendiriyor.
“ÖNCELİĞİ KÖRFEZE VERDİK”
İzmir’de 1989 ila 1994 yılları arasında Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Yüksel Çakmur’la İzmir’in kronik sorunlarını konuştuk. İzmir’de uzun yıllardır CHP ile AK Parti arasında polemiklere neden olan körfezin temizlenmesinde somut adımlar atan Çakmur, Büyük Kanal Projesi’nin önemine vurgu yaptı. “Körfez, İzmir’in en ciddi konusudur” diyen Çakmur, “Yıllar süren süreçte çeşitli aşamalardan geçti ve geçmeye devam ediyor. Temel, Büyük Kanal projesi olarak anılıyor. Bu projenin özetle belirteceğim aşamaları var. 1989 yıllarında İzBB Başkanlığına geldiğimizde ilk ele aldığımız ve öncelik verdiğimiz konu olmuştur. İzmir’de ana problem körfez kirliliğidir. Bunun bir parçası Salhane’deki mezbahaydı. Küçük gibi görülebilir ama önemlidir mezbaha. İç organlar, kanlar körfeze akıyordu ve İzmir kokusuyla ünlüydü. İnsanlar sahilde burnunu tıkınıyordu” dedi.
“DERELERİN ÖNÜNE BULGAR SOMYALARI KONULUYORDU”
Körfezin temizlenmesine giden yolda derelerin temizlenmesinin en önemli adımlardan biri olduğuna dikkat çeken Çakmur, “İkincisi dereler tam anlamıyla temizlenmiyordu. Melez Çayı’nın önüne Bulgar somyaları konmuştu ve temizliğe faydalı olduğu söyleniyordu. İlkel bir düşünce hakimdi. Biz körfezi bütün olarak ele almayı ve bilimsel olarak çözmeyi düşündük, bu kapsamda ele aldık” diye konuştu.
“KÖRFEZE İÇ ORGAN VE KANLAR AKIYORDU”
Körfeze hayvan atıklarının salındığı Salhane’deki mezbahayı kapatarak işe başladığını kaydeden Çakmur, “İlk yaptığımız iş körfeze iç organ ve kanların gittiği mezbahayı kaldırmaktı. Projeler hazırlandı, yer saptaması yapıldı. Buca Kaynaklar’da bir yer bulundu. Orta Doğu’nun Balkanların en modern et entegre tesisini yaptık. Cehaletimiz en büyük günahımız, cehaletten çıkarcılar faydalanıyor, yalan söylüyorlar, aldatıyorlar. İzmir’de bunları yaşadık, bugün de yaşıyoruz. O tesis kapatıldı” ifadelerini kullandı.
“DÜNYA BANKASI DAHİL OLDU”
Çakmur, dönemin belediye başkanlarından Burhan Özfatura’nın ismini kullanmadan sitemlerini dile getirerek, dönemin körfez çalışmalarına yönelik şu açıklamalarda bulundu:
Ana faktör Büyük Kanal projesiydi. Başarı hiçbir zaman bireysel değildir, toplumsal üretkenliğe alışmak lazım, bilimselliğe önem vermek gerek. Benden önceki belediye başkanı, çok iyi bir çalışma yapmıştı kanal için. Geldiğimizde Dünya Bankası bu projeye dahil edilmişti, çok doğru bir karar, çok iyi bir çalışmaydı. Yer tespitleri doğruydu, ana sistem çok önemliydi. Sayın Özfatura Avustralya’ya bir heyetle gitti, İzmir ile iklimleri hemen hemen aynı. Güneş Enerjisiyle arıtma sistemi Avustralya’da incelendi. Pompaj istasyonunun bütün atıkları ana merkeze geliyordu, biz o pompaj istasyonlarına da çok önem verdik. Bugün Bayraklı’ya gidildiği zaman pompaj istasyonundaki mühendislik harikası görülür. Çiğli’ye gidildiği zaman, Çiğli arıtmanın son aşamasıydı. Deniz altına inen pompaj istasyonu ve deniz altına yapılan yatırım görüldüğünde nasıl bir mühendislik harikası olduğunu anlarsınız.
“KREDİ ORANI YÜZDE 15’TEN 30 ÇIKTI”
Dünya Bankası’nın yüzde 15 kredisi vardı ama bizim çalışmalarımız, çabalarımızla sadece benim değil İZSU ekiplerimiz, Büyükşehir bürokratlarımızla, meclis üyelerimizle birlikte yaptığımız çalışmalarla, işler doğru yürüdüğü için Dünya Bankası yüzde 15 olan kredisini yüzde 30’a çıkardı.
“KAKLIÇ’TA DEV KAMULAŞTIRMALAR YAPTIK”
Kaklıç’ta dev kamulaştırmalar yaptık. Gelirimizin büyük bölümünü Büyük Kanal Projesi’ne ayırdık, çünkü kirlenen ya da temiz İzmir seçeneğimiz vardı. Biz temiz İzmir’in geleceğini seçtik. Kaklıç’ta Avustralya’da gördüğümüz havuzların yapılacağı alanların hepsini kamulaştırdık. Uygun ortamı yarattık. 2.20 borular, betonun bileşimine kadar dünyanın her ülkesinden mühendis denetliyordu çalışmalarımızı. Sistem yürüyordu. Aşkla, şevkle çalışıyorduk. Yağmur sularıyla metal karışmış sular ayrılmıştı. Yağmur suyunu ayırırsanız ondan yararlanabilirsiniz ama ayırmazsanız yağmur suyu da boşuna gider. Bu da sistemin içindeydi, kirli sular arıtmaya giderek arıtılıyordu ve güneş enerjisiyle arıtıldıktan sonra havuzlarda bırakılıyordu.
“ARITILAN SUYU MÜHENDİS İÇTİ”
Bizim meclis üyemiz Halit Ültekin vardı, Allah rahmet eylesin. Benden önceki belediye başkanıyla da çalışmıştı, Avustralya’ya giden heyetin içindeydi. Bize gözlemlerini anlatırken, ‘Kirli su birinci havuza girip dinleniyor, ikinci havuza, üçüncü havuza, dördüncü, beşinci havuza giriyor ve bunların hepsi güneş enerjisiyle oluyor, bedava. Son havuza geldiği zaman mühendis suya bardağını batırdı, aldı ve içti’ dedi. Bu sistem, bu şekilde kabul edildi, tüm ihaleler oldu, biz yürüdük, tüm bölgelerde proje doğru şekilde yürüyordu.
“ÖZFATURA TÜM ANLAŞMALARI BOZDU”
Seçim dönemi geldi ve Özfatura tekrar seçildi. Dünya Bankası’ndan kredi alan, anlaşmalara imza atan, Avustralya’ya kadar meclis üyeleriyle birlikte giden, son havuzdan alınıp içilen suyu gören, başarıyı gören belediye başkanı sanki bunları yaşayan kendi değilmiş gibi Dünya Bankası’nı dışarı atıp, anlaşmaları bozuyor. Avustralya’nın sistemini reddediyor, elektrik enerjisiyle arıtmaya dönüyor. Bu İzmir’in felaketidir. Elektrik çok pahalı, bize doğanın lütfu güneşimiz var yılın 12 ayı neredeyse. Avustralya’da hala kullanılıyor bu sistem, bizde ise bu işleri başlatan ikinci kez geldiğinde bunları reddediyor. Bu çok düşündürücü, çok karanlık bir nokta.
“SİSTEM YIKILDI”
4. faz diyoruz, yapılsın, 5 ve 6. Da yapılsın. Ne oldu, Güzelyalı ve diğer alanlara 80’lik kültler döşenmeye başlandı. 2.20'lik geçti, yağmur suyu, atık su ayrılıyordu, bunlar itildi, kredi veren Dünya Bankası itildi. Sistem yıkıldı.
“ET ENTEGRE TESİSİNİ SATTI, KAHRAMAN OLDU”
Et entegre tesisi büyük törenle açıldı, muazzam tesis, hemen hemen el değmeden kesim var. Törenle açıldı. Salhane’de fareler vardı, körfeze iç organlar akıyordu. Biz yüzde 100 temiz et için bu tesisi hayata geçirdik. Bir belediye başkanı bunu sattı, bir holding aldı. Belediye kendi eserini sattı. Babasının mülkü değil! O tesisi tüm makinalarıyla başka yere sattı, şimdi o tesis yok edildi. Bugün bir mezarlık gibi… Satanlar da kahraman yapıldı, bize de acıyla seyretmek kaldı.
“ONLAR KAZANDI, HALK KAYBETTİ”
Bugün pahalılıktan halk et yiyemiyor. Halk lokantası İzmir’de hiçbir şey yokken var oldu. Narlıdere ve Konak’ta binlerce insan ucuz yemek yiyordu, çok ucuzdu. Oyun bahçeleri, dinlenme tesisleriyle Tansaş işletmelerimiz vardı. Tansaş ile hem Anadolu üreticisine hizmet ediyordunuz hem de halka ucuza ürün satıyordunuz. Çiftçi ürünlerini getiriyordu, hayvancı üretimini getiriyordu, çiftçiyi koruyorduk, esnaf buradan aldığı ürünü mahallesinde ucuza satıyordu. Tüm bunları binasıyla, sistemiyle, adıyla sattılar. Yabancı sermayenin marketleri, sabahın erken saatlerinde Tansaş’a gidip etiketlere bakıyordu, fiyatlarını çok artıramıyordu. Bunlar içler acısıdır. Onlar kazandı, halk kaybetti.
“TANSAŞ MODELİ GELSİN AMA NEDEN SATTINIZ?”
Şimdi Tansaş Modeli yapılacak diyorsunuz, çok iyi, tabi yapılsın, mutlaka yapılsın ama şunu da sormak istiyorum neden sattınız. Şimdi o dev tesisleri yeniden kurmanız mümkün mü? Tansaş’ı yeniden kuracaksınız ama sattınız. Neden sattınız? Kendi binalarınızı kaptırdınız? Yeniden kurulmasına tabi sevinirim.
“BASMANE’YE ÇÖKMEK İSTEYENLER ‘ÇUKUR’ DEDİ”
Basmane Çukuru’na ilişin de görüşlerini aktaran Çakmur, alanın bir çukur değil pırlanta olduğunu vurgulayarak, “Basmane arazisi otobüs garajıydı. Az önce anlattığım işleri yapan belediye başkanlarında bir tanesi Basmane arazisini Asil Nadir’e sattı. Çok ucuza sattı, gülünç bir rakama sattı. Biz geldikten sonra ana gündemimizden biri körfez, diğeri de buydu. Çukur dedikleri yer elmastır, pırlantadır. Kimse açık gözlülük yapmasın, buraya çökmek, çömmek isteyenler çukur dedi. Buraya 220 metre yüksekliğinde 2 tane kule dikiliyordu, anlaşması yapıldı, 250 milyon akçe yatırıldı belediyeye. Bir belediye başkanı bana gelip, ‘Bırakın yapılsın burası, memleket güzelleşsin, niye dava açıyorsunuz’ dedi. Biz oraya 8 tane dava açtık. 8’ini de kazandık İzmir halkı olarak” dedi.
“SANAT MERKEZİ’Nİ 2 DEFA SATTI”
Çakmur açıklamalarını şöyle sürdürdü:
Tüm dünya operasıyla övünüyor. Balçova’dan troleybüs atölyesini kaldırdık, sesten insanlar rahatsız oluyordu, minibüsleri, halk otobüslerini kaldırdık, alana bir düzen getirdik. Bu alana tüm meclis üyelerimizle birlikte Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi ismini verdik. O saydığım belediye başkanlardan biri bu sanat merkezini 2 defa sattı, biz aslanın midesinden aldık. O alana AVM’ler kurulsaydı daha güzel bir İzmir mi olacaktı, o mal halkın malı değil mi? Açıkgözler gelip bir müteahhide satacak, çıkarcılar kazanacaktı. Şimdi oraya tüm İzmirliler gidiyor. Sezar’ın hakkı Sezar’a, hakları yemeyeceğiz.
“OYLARI ÇALIP, İKTİDARI DEĞİŞTİRDİLER”
Metro kolay mı geldi, ihalesi 72 saat sürdü. Metro ağza alınmıyordu. İZBAN İzmir’e gelmedi diyen sizsiniz tüm arkadaşlarınızla. Metro bittikten sonra kısmet olmadı seçilmek, oyları çalıp değiştirdiler iktidarı.
“BASMANE’NİN AVAN PROJESİ VAR”
Basmane arazisinin asla ve asla bir kapitaliste, çıkarcıya satılmaması lazım. Bizim orada opera avan projemiz var, kongre merkezi, yaşlılar için bahçe, genç ve çocuklar için spor alanları, oyun bahçeleri projelerimiz var. O proje Kültürpark fuar alanıyla birleşen bir proje. Bütün vasıtaların yerin altına alınması lazım, orası karman çorman, İzmir’in yüz karası. Meydan demeye bin şahit lazım. Tüm bunlar avan projede var. Gitmeseydik o projeler İzmir’e hizmet verecekti, orası 9 Eylül Atatürk Meydanı olacaktı anıtıyla birlikte.
“KÜLTÜRPARK KALP KRİZİ GEÇİREN BİR İNSAN GİBİ”
“Tekrar belediye başkanı olsanız ilk işiniz ne olurdu?” sorusunu yanıtlayan Çakmur, “Artık o bir hayal, benim iktidar, koltuk düşüncem yok. Orada olan projeyi uygulayabilirsiniz. O fuarın bütünüyle kapanması da yanlış. Basmane çukuru da fuarın bir parçası olarak devam etmeliydi. Çocukluğumuzun fuarı nasıl oyun bahçeleriyle, dönme dolabıyla çalışan, işleyen bir yerdi, şimdi orayı ölüme terk edemezsiniz. Bir yerden çekilirseniz orayı kötülerin yuvası yaparsınız. Orası çöl değil, büyük lütuf. Orada anaların, babaların, dedelerin anıları var. Nasıl bunları reddediyorsunuz. Lunapark İzmir’in simgesi. Önce fuarı çektiniz, orayı ölüme terk ettiniz. Kültürpark şu an kalp krizi geçiren bir insan gibi” açıklamasında bulundu.
“ZARARIN NERESİNDEN DÖNERSEK KARDIR”
“Ben yeniliklere karşı değilim, çalışanı da övüyorum ama haklı eleştiriden de pay alalım” diyen Çakmur, “Yaşam boyu ders almalıyız, ben bilirim dememeliyiz. O fuara hayat verilmelidir. Zararın neresinden dönersek kardır. Körfez temizliğinde de, Büyük Kanal’da güneş enerjisine dönmek mümkün ise bilim insanları incelesin. Elektrik enerjisi çok pahalı, deşarjlar yapılıyor mu tam olarak? Güneş enerjisine dönülebiliyorsa dönülmeli. Büyük Kanal için kamulaştırdığımız alanın bir kısmını hayvanat bahçesi yaptılar. Orası hayvanat bahçesi için kamulaştırılmadı ki. Yanlıştan dönmek de zor, eğer yanlıştan dönmek mümkün olabiliyorsa mutlaka incelensin” çağrısında bulundu.
“BAKIRLA ELMAS TAKAS YAPILMAZ”
Sat yap belediyeciliğine karşı olduğunu vurgulan Çakmur, “Basmane arazisi satıldıktan sonra Asil Nadir adı gibi asil davrandı, kendisini sevgi ve saygıyla anıyorum. Madem ki kamu hizmeti yapacaksınız, bu benim otel projemden kıymetli dedi, ne kadar para ödediyse aldı. Bu iyiliği için teşekkür ediyorum, bizi mahkemelere götürmedi. Her biriniz Asil Nadir olun. Sat yap belediye başkanlığı olmaz. Bakırla elmas takas yapılmaz. Yanlıştan dönmek de fazilettir” dedi.
“İÇKİ VE SİGARA CİNAYET ALETİDİR”
83 yaşındaki Çakmur hayat enerjisini ve mutluluğun nedenine ilişkin sorulara ise şu yanıtları verdi:
İçki ve sigara zehir ve bir cinayet aleti. Elimize aldığımız her sigara bize batan bir kama. Bugün yaralar, yarın intikam alır. İçki, bir mutluluğu paylaşmak için yılda birkaç kez tabi ki içilebilir ama alkolden uzak kutlama günleri de olabilir. İçki ve sigara hayat düşmanıdır, şeytandır. Gothe, ‘Kapına gelen beyaz giysiliye dikkat et, hemen kapını açma’ der. Hep melek kıyafetiyle gelirler, içeri alırsanız sizin hayatınızla oynar.
“TEMBELLİKTEN ÖLEN İNSANLAR VAR”
İnsanlara baktığımda, ‘Kalkacağım da, yürüyeceğim de’ diyorlar, üşengeçliklerine bahaneler yaratıyorlar. Yürümezler, oturur kalırlar ve alışkanlık olur. Her gün ama her gün koşu değil ama yürüyüş mutlaka yapılmalı. Hareket son derece önemli, jimnastik yapmak son derece önemli. Tembellik öyle bir hastalıktır ki alışkanlık yapar. Jimnastik mutlaka yapılmalı. Tembellikten ölen insanlar var.
“AĞIRLIK VE YAY ÇALIŞMASI YAPIYORUM”
Ben ağırlık çalışması, yay çalışması yapıyorum. Yatmadan önce mutlaka hafif jimnastik yapıyorum, sabahları ağırlık çalışması yapıyorum. Gençliğimden bugünlere sayı değişmeden yapıyorum.
“HAMUR İŞİNDEN UZAK DURUYORUM”
Yemeğe dikkat ediyorum. Çok yemek, hamur işi yemek çok sağlıksız. Hamur işi ve şekerden uzak duruyorum. Pilavı çok sevebilirsiniz ama ‘Bir tabak daha istiyorum’ dememek, mideyi çok doldurmamak lazım.
“BEDEN VE BEYİN İÇİN HAREKET ÇOK ÖNEMLİ”
Bisiklete binmek de çok önemli. Ben her gün 10 kilometre yürüyorum, ardından da 10 kilometre de bisiklete biniyorum. Bu yıllardan beri böyle, Bakansınız, belediye başkanısınız hiç önemli değil, önemli olan spor. Ben hayata Bakan olarak değil insan olarak geldim. Beden ve beyin önemli, beden ve beyin için de hareket önemli. Okumadan hiç vazgeçmedim. En yorgun anımda dahi 3-5 sayfa dahi olsa okurum.
“MUTLULUKTA MANEVİ DUYGU ÇOK ÖNEMLİ”
Ben mutlu bir insanım. Manevi duygu da çok önemli diye düşünüyorum insanın varlığında. İnanıyorsun, bunu söylemek ayıp değil ama istismar etmemek önemli.
“ZİNDE TUTAN GÜNAHKAR OLMAMAK”
Asıl insanı zinde tutan ise bence günahkar olmamak. İnsanın gözlerinin içine bakarken ben hırsız değilim, çalmadım, zengin olabilirdim ama olmadım, namuslu davrandım diyebilmek. İmkan olduğu halde harama el sürmemek, fakirin hakkını çalmamak, insana karşı en büyük suçu işlememek, o makamları zenginlik aracı olarak kullanmamak. Bunun mükafatı o kadar büyük ki, bunun size verdiği enerji o kadar güzel bir enerji ki… İnsanların sizi hala bağrına basması gençlik enerjisi. Torununuzla yürüyorsunuz, küçük torununuz ‘Dede insanlar seni ne kadar çok seviyor’ diyor. Bu size en büyük mutluluğu, enerjiyi veriyor. Yoksa ben de bir tane BMW alayım, o da yetmez bir tane de BMW motor alayım derdim ama ben bisiklete biniyorum. Onun bindiği BMW’den bu insanların bağrına basması çok daha kıymetli. Bu insanlar sizin namuslu kişiliğinizi bağrına basıyor. Bu bana hayat sevgisi veriyor, güzel yaşatıyor.
“LÜKSLE DONATILMIYORSUNUZ AMA ENERJİNİZ OLUYOR”
Allah sizi lüksle, arabalarla donattırmıyor belki, orta halli bir hayat yaşıyorsunuz ama size büyük bir enerji veriyor. Dürüstlüğün mükafatı bu oluyor.