GÜNDEME BAKIŞ - CHP Parti Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, TBMM Bütçe Kurulu’nda 2025 yılı bütçe görüşmelerinde konuştu. “Kamu Denetçiliği Kurumu, Anayasamızın 74’üncü maddesinde düzenlenen Anayasal bir Kurumdur” diyen Yücel, “Bu kurum, idarenin her türlü eylem ve işlemlerini insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlendirilmiştir. Bir teşkilat şeması var. 288 çalışanı, 340 milyon lira bütçesi var. Bugüne kadar farklı konularda onlarca rapor hazırlamış, bunları ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına göndermiş. Peki bu raporların kaçı dikkate alındı? Bu çalışmalar dikkate alınmayacaksa bu kurum neden kuruldu? Neden bir bütçe ayrıldı? Bu; işin bir tarafı… Bir diğer tarafı da, dünyadaki örnekleri ile karşılaştırıldığında Türkiye’deki Kamu Denetçiliği Kurumu siyasi iktidardan bağımsız mı” diye sordu.
“DEVLET KURUMLARI TESELLİ İKRAMİYESİ DEĞİLDİR”
Yücel konuşmasında şunları kaydetti:
Bakın Kamu Başdenetçisi Mehmet Akarca, Cumhurbaşkanı tarafından önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, sonrasında Yargıtay Başkanlığına seçildi. Görev süresinin bitmesinden sonra hepinizin bildiği o meşhur 51 günlük Yargıtay Başkanlığı seçimini 37. Turda kaybetti. Yargıtay Başkanlığı seçiminden 6 ay sonra Cumhurbaşkanı tarafından Kamu Başdenetçisi olarak atandı. Şimdi böyle bir ismi objektif kararlar alması gereken bir makama oturtmak doğru mu? Muhalif bir vatandaş, bir devlet kurumunda yaşadığı haksızlık nedeniyle değerlendirme yapması için Mehmet Akarca’ya güvenir mi? Devlet kurumları, iktidara yakın kişilere makam, mevki yaratılacak kurumlar değildir. Devlet kurumları, iktidara yakın kişilere, teselli ikramiyesi gibi sunulacak kurumlar hiç değildir.
“SİSTEM TÜRKİYE’Yİ İFLASIN EŞİĞİNE GETİRDİ”
Bir ülkede, ekonomi, sağlık, eğitim, adalet, temel hak ve özgürlükler; yani aklınıza gelen her alanda yaşanan sorunların temel sebebi, o ülkedeki yönetim şekli ve onu uygulayan yöneticilerdir. Ekonomik kriz, hayat pahalılığı, toplumsal şiddet, para için bebeklerin katledilmesi, bu milletin genetik mirası değildir. Bugün altında bulunduğumuz bu çatı, Parlamenter sistemde yasama erkinin sahibi, millet iradesinin tecelli ettiği son derece önemli bir kurum iken, 2018 yılında yürürlüğe giren “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile maalesef işlevini, büyük ölçüde yitirmiştir. Halk adına bütçe yapmakla sorumlu olan bu meclis, Cumhurbaşkanlığınca parlamentoya sunulan ve yine Cumhurbaşkanlığınca onaylanan “bütçe teklifi” sürecinde; prosedürü tamamlayan bir kurum halini almıştır. “Kuvvetler ayrılığını zayıflatmayacağı”, “Karar alma süreçlerini hızlandıracağı” gerekçeleriyle pazarlanan bu sistem; 6 yılda iflas etmiş, Türkiye’yi de her anlamda iflasın eşiğine getirmiştir.
“TEK AMACINIZ İKTİDARINIZI DEVAM ETTİRMEK”
Bugün bu ülkede, adalete hiç güven duyulmuyorsa, gelir dağılımındaki adaletsizlik derinleşip, milyonlar yoksullukta eşitleniyorsa, toplumsal şiddet her geçen gün daha da artıyorsa, emekli maaşı yetmeyen emekliler, çalışmak zorunda kalıyorsa, asgari ücret açlık sınırının altındaysa; esnafından çiftçisine, işçisinden öğrencisine, emeklisinden çalışanına herkes geleceğinden kaygılı ve umutsuzsa, bunun sebebi AKP’nin dayattığı, bu yüce meclisi işlevsizleştiren Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Bu sistemle şeffaflık, hesap verilebilirlik, katılımcılık, denge denetleme gibi demokrasinin olmazsa olmazı tüm unsurlar yok edilmiştir. İdari, hukuki ve siyasi yetkiler tek bir kişi tarafından kullanılmaktadır. Bu yetkileri kullanırken Cumhurbaşkanı Erdoğan herhangi bir denetime tabi mi? Hayır! Sakın bana Anayasa Mahkemesi demeyin… Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini ya da yasaları bir kelimesini değiştirip yeniden çıkardığınızı ya da Meclis’ten geçirdiğinizi cümle alem biliyor. Bunları yaparken tek bir amacınız var, o da iktidarınızı devam ettirebilmek…
“MİLLETVEKİLLERİNE KAFA ATMAYA ÇALIŞAN BAKAN GÖRDÜK”
Kuralsızlığın kural haline getirildiği bu çarpık sistemle AKP, 100 yıllık Cumhuriyet kazanımlarını adeta bir dozer gibi yıkıp, yok etmektedir. İşte bu tek adama dayanan yönetim anlayışıyla Türkiye, insanı hayrete düşüren hatta dehşete düşüren açıklamaların yapıldığı bir ülkeye döndü… Yangına müdahale etmek için, deprem sonrasında arama kurtarma çalışmasını başlatmak için, 8 yaşında bir evladımızın cenazesine gitmek için Cumhurbaşkanından talimat bekleyen bakanları gördük. Çünkü bu sistemde Bakanlar, meclise hesap vermiyorlar. Tek sorumluluk duydukları kişi, kendilerini atayan Cumhurbaşkanı… Tam da bu nedenle bakanların asıl hedefleri “millete hizmet etmek” değil “efendilerine hizmet etmektir.” 22 yıllık AKP iktidarında kendi şirketinden, başında bulunduğu bakanlığa dezenfektan satan bakanı da gördük, Afgan çobanlara güzellemeler yapan Bakanı da… İşine gelince “yargı bağımsızlığından” bahseden, işine gelmeyince hakimlere istikamet gösteren Adalet Bakanını da gördük. Gözlerinden ışık saçan bakanı da gördük, milletvekillerini belediyeye sokmayın diye talimat verirken, bu yüce Meclis’te milletvekiline kafa atmaya çalışan Bakanı da gördük.
“MECLİSTE ÇALIŞANLARIN SORUNLARINA BİLE KULAK TIKIYORLAR”
Gerçek sorunun yıllardır uygulanan yanlış ekonomi politikaları olduğunu kabul etmeyen AKP, her zaman küresel krizleri bahane etti. Ama diğer ülkelerde biten küresel kriz, her nedense Türkiye’de bir türlü bitmek bilmedi… Çünkü Türkiye’de, krizin ta kendisi “AKP iktidarıdır…” Son 6 yılda bu yüce meclis, nitelikli yasamanın yapılmadığı, mevcut yasaların yamalı bohçaya çevrildiği, ihtisas komisyonlarının gerektiği gibi çalıştırılmadığı, toplumsal düzeni sağlamanın en önemli aracı olan yasaların amacından çıkarıldığı, Bakanların milletvekillerine; yani aslında millete kafa tuttuğu bir kurum haline getirilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere, muhalefet partilerinin, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren; ekonomi, hayat pahalılığı, sağlık ve eğitim sistemindeki sorunlar, gelir adaletsizliği, toplumsal şiddet, iş cinayetleri, emeklilerin sorunları gibi birçok konunun araştırılması için verdikleri araştırma önergeleri AKP ve MHP’nin oylarıyla bu mecliste reddedilmiştir. Bu meclisi halkın gündeminden uzak tutmak konusunda özel bir çabası olan Cumhur İttifakı, mecliste çalışanların sorunlarına bile yıllardır gözünü kulağını kapatmaktadır.
“HALK İRADESİ YOK SAYILIYOR”
Hepimizin danışmanları var değerli arkadaşlar. Bu meclis, yasama faaliyetlerinde bizlerle birlikte mesai yapan, emek veren ama iş hukukuna aykırı bir şekilde iş güvencesinden, iş sonu tazminatından yoksun olan danışmanlarımızın sorununu bile çözmekten aciz hale getirilmiştir. Aklınız alıyor mu değerli arkadaşlar… Yasamanın kalbi olan, bu ülkedeki kanunları yapan TBMM’de büyük bir haksızlık var. Danışmanların iş sonu tazminatları yok, İşten çıktıklarında işsizlik maaşı alamıyorlar, iş güvenceleri yok… Üstelik de bunun yapıldığı yer meclis. Danışmanlarımızın özlük hakları ile ilgili düzenlemeyi yapmak, bu meclisin boynunun borcudur. Bakın halkın bunca sorunu varken, meclisin halkın gündemine hâkim olacak şekilde çalışması beklenirken, bu yüce meclisin başkanı ne yaptı? Başka hiçbir dert, tasa yokmuş gibi meclisteki bütün partileri ziyaret etti ve Anayasa değişikliğinin ne kadar gerekli olduğunu anlattı. Bu ülkede Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha Cumhurbaşkanı olabilmesinden çok daha önemli ve çok daha büyük sorunlar var değerli milletvekilleri. Mesela bu sistemde, bazıları için seçim sonuçlarının hiçbir değeri yok. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, tek adam anlayışı halk iradesini düpedüz yok sayıyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok.
”KAYYIM ATAMALARI HALK İRADESİ GASPIDIR”
Yürütmenin emir ve talimatı ile karar veren yargının, hukuken yok hükmünde olan bir yazısı ile Hatay halkının iradesi gasp edilmiş, Hatay Milletvekili Can Atalay’ın bugün burada bizlerle birlikte olması engellenmiştir. Başka bir halk iradesi gaspı da kayyım atamalarıdır. Meclis bütçesinin Plan Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmelerinin olduğu gün, Esenyurt Belediye Başkanımızın tutuklanmasına, devamında da belediyeye kayyım atanmasına karşı mücadelemizi başlattığımız gündür. Bir belediyeye kayyım atamak, vatandaşa had bildirmek demektir. Halka “Sen, kendini yönetecek kişiyi seçemezsin, seçersen görevden alırım” demektir. Sandıkta alamadığını, hukuku siyasete alet ederek almaya çalışmaktır. Şunu sakın unutmayın, 21. yüzyılda kayyum uygulaması, bir demokrasi ayıbıdır. Kayyım atamak, demokrasiden nasibini almamış korkakların, zorbaların işidir. Milli iradeye tahammülü olmayanların, uyduruk delillerle başlattıkları soruşturmalara ve devamındaki antidemokratik uygulamalara asla boyun eğmeyeceğiz. Tabii hukuksuzluklar sadece kayyımla sınırlı değil. Yetkiler tek adamda ya… Çıkarırız bir kararname, Cumhuriyet Halk Partili Belediyeleri çalışamaz hale getiririz diye düşündünüz… Belediyelerin, yetmedi belediye şirketlerinin gelirlerini kaynağında kesmek için Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkardınız… Yetmedi… Belediyelerin açtığı kreşleri de kapatalım dediniz. Küçücük çocukların uygun fiyatla bakılmasından, huzurlu ve güvenli bir ortamda büyümesinden, annelerinse çalışarak aile bütçesine katkıda bulunmasından rahatsız oldunuz.