TÜİK tarafından açıklanan ikinci çeyrek büyüme verilerini değerlendiren Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO)Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar “2020 yılı ikinci çeyreğindeki yüzde 10,4 düzeyindeki üretim gerilemesinin ardından ekonomi en düşük büyüme hızıyla karşılaşmıştır. Bir başka deyişle yüzde 2,5 düzeyindeki büyüme son 16 çeyreğin en düşük oranıdır. Yılın son çeyreğinde bu hızın daha da gerilemesi söz konusu olabilecektir. Temennimiz bu bedel karşılığında enflasyonda hedeflenen düşüşün geçekleşmesidir” dedi.
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlara eklenen yüksek enflasyonist bir süreçten geçtiğini belirten Yorgancılar “2023 yılının ikinci yarısından itibaren ekonomi yönetimi tarafından enflasyonla mücadeleyi merkeze alan, para politikalarına asli rolün verildiği bir program uygulanıyor. Programın merkezinde; iç talebin daraltılması ve döviz kurlarının düşük tutulmasının anti-enflasyonist etkisinden faydalanmak bulunuyor. Bu arada üretimin temel enerji girdileri olan elektrik ve doğalgaz ile lojistiğin temel girdisi olan akaryakıt fiyatlarındaki yüksek artışlar ile karşılaşıyoruz. Dolayısıyla talep enflasyonu bastırılırken maliyet enflasyonunun körüklendiği bir konjonktürden geçiyoruz. Bu sürecin ekonomiyi yavaşlatmasını bekliyorduk ve öyle de oldu. Ancak, sanayi sektörümüz sürecin en büyük kaybedeni oldu. Unutulmamalıdır ki, sanayi kaybederse ülke de kaybeder” dedi.
Büyüme verilerinin detayları hakkında da bir değerlendirme yapan Başkan Yorgancılar “Yılın ikinci çeyreğinde inşaat sektörünün % 6,5, tarım sektörünün %3,7 ve hizmetler % 2,9 oranında büyüdüğü görülmektedir. Harcamalar yönünden bir değerlendirme yapıldığında neredeyse tüm talep unsurlarında önceki dönemlere göre ciddi bir daralma olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, özel tüketim sadece %1,6, kamu tüketimi binde 7, yatırımlar binde 5 büyürken mal ve hizmet ihracatı durmuş, ithalat ise yüzde 5,7 oranında gerilemiştir. Dolayısıyla, enflasyonla mücadele ve cari açığı azaltmak için talebi yavaşlatma yönündeki uygulamalar amacına önemli ölçüde ulaşmıştır. Ancak, özellikle yatırımların durma noktasına gelmesi, yarının ihtiyaçları bağlamında endişe vericidir” ifadelerini kullandı.
2024 yılının ikinci çeyreğinde %1,8 ile küçülen tek sektörün sanayi olduğunun altını çizen Yorgancılar “Uygulanan ekonomi politikalarının ülkenin lokomotifi sanayi üretimi ve istihdamını gözetmede yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır. Sektörün hem iç hem de dış talep boyutundan zorlu bir süreçten geçtiği görülmektedir. Son iki yılda yani sekiz çeyreğin beşinde sektörün küçülmesi ve bu sekiz çeyrekteki ortalama büyümenin sadece binde 4 düzeyinde kalması sanayicimizin içinde bulunduğu koşulları özetlemektedir. Böylesi bir dönemde yine TÜİK verilerine göre yılın ikinci çeyreğinde sanayi sektöründe çalışan başına verimlilik yüzde 3,5 oranında gerilerken, reel ücretlerde yüzde 24,2 oranında artış gerçekleşmiştir. Bu gelişme 2023 yılı ikinci çeyreğine oranla sektörde istihdamın yüzde 1,8 oranında gerilemesine neden olmuştur. Ayrıca ikinci çeyrekte sanayi ürünleri ihracatı sadece binde 9 artabilmiştir. Dolayısıyla, sektörün tüm boyutlarından adeta alarm zilleri çalmaktadır.” diye konuştu.
Gelinen noktada Türkiye ekonomisini zorlu bir dönemin beklediğine vurgu yapan Yorgancılar; “dış kaynak girişinin desteklediği iç talep ve daha çok tüketim çekişli büyüme döneminin sonuna gelinmiştir. Artık yenilik bazlı ürünler için yatırım ve ihracat çekişli bir büyüme dönemine girmemiz, yeni bir hikaye değil roman yazmamız gerekiyor. Kısa vadeli öncelikleri değil, orta ve uzun vadeli gereklilikleri karşılayacak bir programa ihtiyacımız var” dedi.
Bu çerçevede yapılması gerekenler:
1. Yarının ihtiyaçları ile ihracat potansiyelini önceleyen yeni bir planlı sanayileşme stratejisine ihtiyaç bulunmaktadır.
2. Bu stratejinin yeni ve bütünsel bir ekonomik programının merkezine yerleştirilmesi, bu programın da ekonomik ve sosyal kesimlerin katkısıyla hazırlanması uygun olacaktır.
3. Ekonomik programın ayrıca dış kaynak bağımlılığını azaltmaya yönelik özel ve özgün önlemler içermesi, bu bağlamda da ülke içi tasarrufları artırmaya, yastık altı kaynakları üretken yatırımlara dönüştürmeye odaklanması gerekmektedir.
4. Yerli üreticileri ihracat boyutunda cezalandıran, yerli yerine ithal girdiye yönlendiren eksik değerli döviz kuru politikalarından bir an önce vazgeçilmelidir. Hem iç hem de dış talebin yavaşladığı bir dönemde düşük kur sanayicimizi adeta “vurgun” yemiş hale getirmektedir.
5. Türkiye kayıt dışı ekonomiyle çok daha etkin mücadele etmeli, dürüst çalışan sanayicilerimiz kayıt dışı çalışanların haksız rekabetinden korunmalıdır. Vergisini düzenli ve zamanında ödeyen sanayicilere, SGK primlerinde olduğu gibi, beş puanlık vergi indirimi getirmelidir.
6. Türkiye gerek kamu dengeleri gerekse yatırımlar için gerekli kaynakları oluşturmada arazi rantları, finansal rantlar ve enflasyon rantlarını optimum düzeyde vergilendirmeyi başarmalıdır. Türkiye’nin adeta bu alanları vergilendirmekten başka şansı kalmamıştır.
7. Sanayi sektöründe istihdam daralması yılın geri kalan bölümünde derinleşecektir. İstihdamı korumaya yönelik ilave önlemler alınmalıdır.
8. Türkiye’yi bekleyen zorlu iki-üç yılda politika önceliklerinde yatırım-üretim-istihdam-ihracat zinciri ekseni referans alınmalıdır.