Fem Güçlütürk, yaşamın anlamını bitkilerde bulmuş bir isim. Öncesinde kurumsal yaşamın önde gelen isimlerinden biriyken yönünü bambaşka bir serüvene çevirip bitkilerle bir yaşamı seçmiş.

Mundi Kitap’tan çıkan “Labofem: Bitkilerle İyi Geçinme Rehberi” isimli kitabı ile yaşadığı deneyimi insanlara da aktaran Güçlütürk ile bitkilerin dünyasına bir yolculuk yaptık.

- Uzun yıllar süren kurumsal yaşamınız nasıl oldu da bitki uzmanlığa dönüştü?

Aslında için için birikiyormuş meğer fark etmemişim. Bir gezide Kopenhag’da kaldığımız evin ufacık penceresinin önündeki şık bir porselen saksıda ev sahibinin filizlendirdiği bitkiyi görünce bir aydınlanma anı yaşadım. Ülkemiz güneş ve toprak zengini, doğa desen muazzam. Bilgimiz, evlerimizde baktığımız bitkiler neden bu kadar kısıtlı, neden bizim de güzel saksılarımız yok diye söylendiğimi hatırlıyorum. O güne kadar birçok botanik bahçesi gezmiş, büyük terasımda birçok saksılı bitki bulundurmuş olsam da elimi toprağa değmemiş biriydim.

Teknik olarak ilgileniyor ancak pratik olarak hiç oralı olmuyordum. O gezi zaten biraz da yaşantımı değiştirmek, bir süredir artık zevk alarak yapmadığım işimden bir çıkış aramak içindi belki de. Böylece oldukça hızlı bir değişim yaşadım, döner dönmez kendimi bitkilerle ilgili eğitim almaya ve merakımı gidermeye adadım. Hem ortağı olduğum marka iletişim danışmanlığı işimi sürdürüyor hem de botanik konusunda kendimi geliştiriyordum. Bir süre sonra evden başlayarak daha sonra da bir minik dükkân/atölyeden bitkileri kendilerine yakışır, köklerine uygun saksılarla buluşturup ticari faaliyete başladım. Seramik sanatçıları ile çalıştım. Hatta hiç bana göre olmadığını bildiğim halde seramik kurslarına katıldım ki bir saksı talep ederken haddimi aşmayayım!

- 2014 yılında İstanbul’da Labofem Bitki Atölyesi’ni kurdunuz ancak 2017’de tüm bitkilerinizi alıp Muğla’nın kırsalına taşındınız. Bu kararı alırken sizi en çok zorlayan veya rahatlatan şeyler nelerdi?

Kırsala taşınma sırasında beni zorlayan hiçbir şey olmadı. Çünkü niyetimiz aslında bildiğimiz anlamda bir kırsal hayatı yaşamak değildi. Doğanın içinde kentten uzakta ama yine bazı standartlarımızı koruyarak yaşamaktı. Niyetimiz gittiğimiz yerin doğasını, dokusunu değiştirmek değil olabildiğince uyum sağlamak, göze batmadan ama kentli adabımızı koruyarak entegre olmaktı. Öyle de oldu.

- Kitabınızı hazırlama sürecinizden söz edebilir misiniz?

Önce dükkân müdavimi, ilerleyen yıllarda da yakın dostum olan çocuk kitapları editörü, sıkı bir bitki sever olan Ebru Akkaş’ın önerisi ile zaten dükkanda düzenlediğim “Bitkilerle iyi geçinmenin sırları” atölyesi için hazırladığım kapsamlı notlarımının daha da genişlemesi ile başladı. Ben merak ettiğim konuları “dünya tozdan bir buluttu” kadar kapsamlı anlatıldığında kavrayabildiğim için bitkiseverlerin katıldığı atölyelerde tam bir gün süren, katılanların günün ortalarına doğru gözlerinin matlaşıp esnemeye başladıkları bir program hazırlamıştım! 

Kırsala taşınıp zamanımı düzenleyebilir hale gelince bu notlardan yola çıkarak Ebru’nun rehberliğinde kitabı tamamladım. En zoru da yıllar içinde çektiğim fotoğrafları elemek oldu. On binlerce fotoğraftan azaltırken “Ah keşke bunu da koyabilsem” diye diye seçtim. Daha önce yararlandığım birçok yabancı kaynaktaki eksikleri kendi kitabımda olabildiğince bertaraf etmeye çalıştım.

HOŞGÖRÜLÜ BİTKİLER

- Kentliler için çok önemli bir soru: Salonlarında 3-5 bitki arkadaş edinecek olsalar sizce başlangıç aşaması için bunlar hangi bitkiler olmalı ve neden?

Bu tip soruların yanıtı bağlamı ile çok ilintili. Evin ışıkla ilişkisi, evdeki diğer canlılar, kişinin seyahat süreleri, alışkanlıkları, alerjileri, bütçe gibi etkenler oldukça belirleyici. Eğer ev bol ışık alıyorsa ve düzenli bir hayat söz konusu ise ne alsalar olur! Ancak eğer ev sınırlı gün ışığı alıyorsa, sık seyahat eden biri söz konusu ise mümkün mertebe yeşil yapraklı sukulentlerden edinmek, kaktüslerden uzak durmak büyük yapraklı tropik türlerden kaçmak gerek. Kauçuk, devetabanı, paşa kılıcı, areka gibi yıllardır evlerimizde yetiştirdiğimiz geleneksel türlerin esbabı mucizesi de biraz unutulmaya hoşgörülü olmaları.

YATAK ODASINDA BİTKİ OLUR MU?

- Yatak odanızda bitki bulundurmayın! bu ifadeye artık bir açıklık getirmek lazım. Sizce uyuduğumuz odada bitki olmalı mı olacaksa hangi bitkiler?

Yatak odasında bitki bulundurmanın tek sıkıntısı iri yapraklıların çok toz tutmaları. Elektrik süpürgeleri bir taraftan tozu emerken arkalarından üfledikleri için başka yerlerdeki tozları kaldırıp bitki yapraklarına yapıştırıyorlar. Sık sık silindiği taktirde o sorun da çözülür.  Bitkisiz bir saksı toprak bile odadaki mobilya ve boyalardaki kimyasalları temizliyor.  Bir de “krassulasean asit metabolizması” sistemi ile yaşayan türler var. Bu metabolizmayı kullanan bitkiler stomalarını (gözenek) gündüz kapatıp sıcaklardan etkilenmemek için karbondioksit emme işlemini gece yapıyorlar. Yatak odalarında bulunmalı, belki de faydalı!

ÜÇ KİTAP

- Son zamanlar okuduğunuz, dinlediğiniz ve izlediğiniz sizi derinden etkileyen eserler neler?

Son dönemde okuduklarım arasında çok etkilendiğim üç kitap var.  Robin Wall Kimmerer, “Bitkilerin Ruhu” / Mundi, Renato Bruni, “Biyo-İnovasyon” / The kitap, Patrick Svensson,  Yılanbalığının Yolu / Domingo.

HANGI BİTKİ OLURDU

- Bir bitki olsaydınız hangi bitki olmak isterdiniz ve neden?

Evimin yakınlarındaki mezarlıkta iki tane dev menengiç ağacı (Pistacia terebinthus) altında birkaç yer boş. Eğer buralarda ölecek olursam altına gömülmek istediğim kadar görkemliler. Menengiç ağacını önceden pek tanımazdım.

Sincapların çok sevdiği kırmızı yemişleri, özel bir kokusu olan, filizlenme döneminde yenebilen yaprakları, yavaş büyüse de uzun yaşayan, gölge yapma özelliği ile kurak/sıcak iklimlerde hayatta kalabilen harika bir ağaç. Sakızağacıgillerden. Meyvelerinin kurutulup öğütülerek kahve yapılması dışında bıttım sabunu da elde ediliyor. Çitemik, çitlenbik, bıttım da deniyor. Bu özelliklerine bakarak belki de menengiç olmak isterdim.

‘HEPSİ BİRER CAN’

- Bahçenizde ve cam seranızda 600’ün üzerinde farklı bitki türü yaşıyor. Bu bitkileri nasıl seçtiniz?

Aslında bir kısmı kentteki evimden, terasımdan ve dükkânımdan kalanlar. Sıfırdan bir bahçe yapıyor olsaydım büyük olasılıkla bazılarını bulundurmayacağım türler. Ancak hepsi birer can olduğu için rahat edecekleri yerlerde bakmaya devam ediyorum, bölgenin toprağına ve klimasına uygun olanları toprakla buluşturdum. Bahçeye yeni diktiklerim ise öncelikle kendi sevdiğim bitkiler listesinde yer alan gerek civar bahçelerde gerek fidanlıklarda araştırıp uygunluğunundan emin olduklarımdı.

Permakültür ilkesi ile çeşitlilik esasını dikkate aldım. Bambular hariç ki onları da az suluyorum, az su isteyen, meyvesi hem bize hem kurda kuşa faydalı türlerden, kökleri azot bağlayan ve toprağı zenginleştirecek türlerden seçtim. Bugün baştan bir bahçe yapmam gerekse birçoğunu tekrar listeme alırım ama bir o kadar da olmasa olurmuş dediğim tür oldu. Mikro klima oldukça önemliymiş. Hemen yanımdaki bahçeyle bir tepenin eteğinde olduğum için soğuk havanın kırağı olarak yağdığı bahçem arasında bu denli fark olacağını düşünmemiştim.

Bazı türler yan bahçede yetiştikleri halde dondular. Aslında zor bir iklimde olduğumu birkaç yılın sonunda anladım. Yazın rüzgârlı ve çok sıcak, kışın ise sabaha karşı -sekizleri gördüğümüz, toprağı milli olduğu için yağmurlarda biraz balçık gibi olan, altı kayalık zor bir coğrafya.  Artık bölgede artezyenler bile kuruduğu için sulama konusu gittikçe zorlaşacak. Bahçeyi ufak ufak bakımı az, su beklentisi az olan yerel türlerle devam ettirmeyi düşünüyorum.

- Ziyaret ettiğiniz botanik bahçeleri içinde beni epey bir şaşırttı dediğiniz?

Sanırım Sri Lanka’daki Royal Botanical Garden’da dev ağaçların üstünde yüzlerce dev yarasanın tepe taklak asılı halde izlenebilir olması. Arada bir kalkıp Jurassic Park filmindeki gibi kocaman kanatları ile uçup ağaçlara geri konmalarına ağzım açık kalmıştı.

Bir de Slovenya’da karavanla dağlarda gezerken çok alakasız bir yolda minik bir botanik bahçe”cik” tabelası görüp girdiğimiz “Alpine” bitkilerin bulunduğu, orada yaşamış bir rahibin kurduğu dağların taşların arasında bir botanik bahçeye çok şaşırmıştım. Minik bir ahşap kulübe ve onlarca yerel dağ bitkisinin sergilendiği bir dağ bahçesi!