Gündem

Üzümcü'den Tugay'a Yücel Erten mesajı... Görüşlerini aktaracağı ortam yaratılmalıydı

İzmir Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliğine getirilen Levent Üzümcü, "Tiyatronun tüm oyuncularının hem oyuncu hem de yönetmen olduğu, herkesin herkesi yönettiği bir sistem oluşturacağız" diyor.

Abone Ol

zmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarının (İzBBŞT) 71 yıl sonra tekrar perdelerini tiyatroseverlere açmasının üzerinden üç yıl geçti. İzmir Şehir Tiyatrolarının Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten'in sözleşme sürecinin tartışmalı bir şekilde sonra ermesinin ardından, İzmir Şehir Tiyatrolarının Genel Sanat Yönetmenliğine, Şehir Tiyatrosu Danışma Kurulu Üyesi Tiyatro ve Sinema Oyuncusu İstanbul Halk Tiyatrosu Kurucusu Levent Üzümcü getirildi.

Üzümcü ile İzmir Şehir Tiyatrolarının dünü, bugününü ve önümüzdeki dönem yapmak istediği işleri, geçen dönem açılan İzBBŞT İsmet İnönü Sahnesinde Evrensel'den Ramis Sağlam'a anlattı.

‘OYUNLARIN SEYİRCİYLE BULUŞMASINDA GERİDE KALDIK’
İzmir Şehir Tiyatroları artısıyla eksisiyle, uzun bir aradan sonra İzmirli tiyatroseverlerle onlarca oyunu buluşturdu. Bu süreçte Danışma Kurulu üyesi olarak, içeriden biri olarak süreci değerlendirebilir misiniz?

Öncelikle şunu net olarak söylemek isterim; İzmir Şehir Tiyatroları çok çalıştı ve bu süreçte çok üretti. Ekibin birbirileriyle uyumlu çalışmasını ve mesleki paylaşımının da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat biz burada oyunlarımızı yaparken, ilk üç yılda oyunların seyirciyle buluşmasında, seyircinin güncel hayatına dokunulmasında, seyirci sayılarına baktığımızda biraz geride kaldık. İzmir'in 450-500 bin tiyatro seyirci kapasitesi içinde, toplam üç yılda 68 bin seyirciye seslenebilmişiz. Tabii ki bu insanların bilgisiyle sanata yakınlığıyla da ilgili bir durum. Benim ismimin popüler olması sebebiyle ortaya çıktığım ilk andan itibaren İzmir'de bir şehir tiyatrosu olduğunu fark eden insanlar oldu. 

‘BU TİYATRONUN NASIL YÖNETİLMESİ GEREKTİĞİ KONUŞULMALI’
İzmir Şehir Tiyatrolarının kurulma aşamasında da sizin atanmanızda da “genel sanat yönetmenliği” üzerinden tartışmalar yaşandı. Bu tartışmalar sizce asıl sorunların tartışılmasına engel oldu mu?

Dikkat ederseniz bütün tartışmalar bir yönetmelik üzerinden ve onun değişmesi üzerinden sürdü. Bir önceki genel sanat yönetmeninin “Görevden mi alındı?​”, “Görev süresi mi doldu?​” tartışmaları yaşandı. Bu tartışmalar bizi bir yere götürmeyen tartışmalardı. Bu tiyatro nasıl yönetilmeli? Bu tiyatronun çalışanları mutlular mı? Bu tiyatronun çalışanları sanatsal yönden istediklerini dile getirebildiler mi? Sanatsal yönden bu tiyatronun başarılı olduğunu düşünüyorlar mı? Bu sorulara yanıt aramak gerekiyordu. Biz “görev” süreci sorunundan, tiyatronun başarısını, sorunlarını konuşamıyoruz. Çünkü sürekli domine ediliyor. Şunu da söylemek isterim, işin tekniği bakımından Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmenliği yapan Yücel Erten'e bir randevu verilmeli ve görüşlerini aktaracağı ortam hiç kuşkusuz yaratılmalıydı.  

Bu süreçte repertuvar seçimine yönelik eleştiriler oldu, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, seyirci sayısında etkili oldu mu?

Repertuvar olarak daha başarılı repertuvarımız olabilseydi ben bu tanınırlığın, bu bilinirliğin daha etkili olacağını düşünüyorum. Fakat Şehir Tiyatrosunun repertuarı eskiydi. Bir örnek vermek gerekirse Romeo Juliet de bir aşk hikayesidir Batı Yakasının Hikayesi de bir aşk hikayesidir. Neden Batı Yakasının Hikayesi yapıldı da Romeo Juliet yapılmadı çünkü çağ değişmişti. Aslında konu aynı ve sınırlıdır. Ama biri konuyu daha güncel anlattığı için önemlidir. Edebiyat dünyasında konular sınırlıdır önemli olan onu sizin nasıl anlattığınızdır.

‘ENGELLERİ KALDIRMAK İÇİN SAVAŞMAK GEREKİYOR’
Hem devlet hem de şehir tiyatrolarında gündemden düşmeyen diğer bir konu da “özerk tiyatro” sorunu. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

Benim için sanattaki en büyük özerklik verilen sözlerin yerine getirilip getirilmemesidir. Tiyatro sanatsal olarak özerkse benim sahnelediğim oyuna, anlatış biçimine hiçbir bürokrat hiçbir şekilde karışmıyorsa bu benim için özerkliktir. Bu sanatsal özerkliktir. Bir tiyatronun ihtiyacı olan da budur. Yani sponsorunuz Kültür Bakanlığı ya da belediyeler olsun sizin yaptığınız tiyatronun sanat ağırlığına karışmıyorsa siz zaten sanatsal olarak özerksinizdir. Merkezi hükümetlerin genel olarak belirlediği yasalar, mevzuatlar arasında tiyatro nasıl yönetilir diye düşünülmediği için bizi var olan köprü, yol ihalelerine mahkum ettiler. Bizim oyunlarımızın çıkmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılması buna yönelik savaşılması gerekiyor. Seçimle gelmiş bir sanat yönetmeni tartışması değil asıl bu sorunların tartışılması gerekiyor. Buradan sizin aracılığınızla da bir bilgi vereyim İsmet İnönü Sahnesinden sonra Karşıyaka'da da Hikmet Şimşek'te bir sahne oluşturmayı düşünüyorum.

‘OYUNCULAR GELECEĞİN YÖNETMENLERİ OLACAK’
Şehir Tiyatrolarının önümüzdeki üç yılında genel sanat yönetmeni olarak neler yapmayı, hangi hatlarda yürümeyi hedefliyorsunuz?

Öncelikle üç ana hat üzerinde yürüyeceğiz. Ama işi özellikle bu ekiple birlikte yapacağız. Yani sahnede gördüğünüz oyuncularımız sadece bir tiyatro oyuncusu değil onlar aynı zamanda geleceğin yönetmenleri aynı zamanda geleceğin genel sanat yönetmenleri olacak.

Üç ana aksta tiyatro hedefimiz var. Bunları 7'den 77'ye diye tanımlıyorum. Çocuk, genç ve büyük tiyatrosu olarak hayata geçirmeyi hedefliyoruz. İstanbul Şehir Tiyatrosunda “büyük oyunları” ve “çocuk oyunları” olarak adlandırıyorduk. Çocuk ve genç tiyatrosunu okullara ve okullardaki öğrencileri de tiyatroya taşımak istiyorum. Elli kişilik bir oyuncu kadrosuyla bir okula girip, farklı sınıflarda aynı anda herkes kendi hazırladığı gösteriyi bir saatlik ders saati içinde yaptığımızda elli sınıfa girip onları tiyatroyla, anlatıyla, hikayeyle tanıştırmış olacağız. Daha fazlasını görmek isterlerse onları tiyatroya davet edeceğiz.

Tiyatronun tüm oyuncularının hem oyuncu hem de yönetmen olduğu, herkesin herkesi yönettiği bir sistem oluşturacağız. Öğrencilere tiyatroyu tanıtmak ve onları aileleriyle birlikte 7'den 77'ye diye tiyatroya çekmek istiyorum. Dedeyle torunu ayı tiyatroda buluşturmayı “kuşaksız oyunlar”ı hedefliyoruz. 

‘OYUNLARIMIZI DEPREM BÖLGESİNE GÖTÜRMEK İSTİYORUM’
Önümüzdeki üç yılda tiyatroyu halka ulaştırmak için başkaca bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

Bir tır dorsesinden yapacağımız derme çatma olmayan son teknolojinden oluşan bir sahne yapacağız. Bu yapacağımız sahnemiz sadece İzmir'de değil, şu anda tiyatro sahnesi olmayan deprem bölgesindeki Maraş, Adıyaman, Hatay illerine mutlak suretle uzun soluklu çocuk, gençlik ve büyük oyunlarımızı taşıyacağız. İstanbul ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri depremin hemen ardından nasıl deniz yoluyla yardım ulaştırdılarsa, biz de tırımızla kara yolundan oyunlarımızı oraya taşıyacağız. Hem deprem bölgesinde hem de gittiğimiz her yerde tiyatro alışkanlığını oluşturmak istiyorum.

Bir başka projemizde “Pazartesi okumaları olacak” İsmet İnönü Sahnemizde masamızın etrafında oyunlar oynayacağız. Daha önce internet üzerinden alınan randevularla tüm lise ve üniversite öğrencilerine açık olacak. Seyirci kapasitemiz kadar her pazartesi okuma tiyatrosu için yer ayırtan dönüş yapıp onları davet edeceğiz. Tiyatronun mutfağına bu arkadaşlarımızı da katmış olacağız.

İzmirli tiyatroseverlere önümüzdeki dönem müjde diye verebileceğiniz oyun olacak mı?

Bir oyun müjdem değil ama farklı bir anlayışım olacak. Akşam tiyatroya geldiğinde izlediği oyunun sabahında uyandığında hatırlayacağı, onun hayatına dokunmuş oyunlarımız olacak. Bu oyunları izlettirecek kaliteli kadroları oluşturacağız. Bu kadrolar için ilk adımımız 15 kişilik yeni oyuncu kadrosu için eylül sonu ekim başında yeni oyuncu ve teknik kadronun sınav koşullarını duyuracağız.

‘TİYATRO YAŞAYAN BİR SANATTIR; ÖRGÜTLER, DEĞİŞTİRİR’
Ülkenin genel politik ortamını değerlendirdiğinizde bu ortamdan tiyatro bir bütün olarak sanat nasıl etkileniyor?

Öncelikle şunu söyleyeyim 15-16 yaşındaki çocukların yurt dışına çıkmak, orada yaşamak gibi planlar yaptığı, çocuklarımızın gelecek hayali kuramadığı bir ülkeden söz ediyoruz. İzmir'de doğmuş yaşamış biri olarak farklılıklarımızı çok bilmezdik, fakat dertlerimiz ortaktı. Şimdi ortak olan açlık, fakirlik, yoksulluk karşısında ortaklaşamıyoruz. Üç yıl önce 7 bin 500 lira olan asgari ücret bugün 17 bin lira oldu. Üç katına çıkan maaşlar karşılığında 6 kat fakirleştiler. Bu sorunlar karşısında beraber olmayalım diye toplumu lime lime parçalıyorlar. Çünkü bunu yapanlardan hesap sorulamıyor. Hiçbir suçu olmayan, siyasetçi, hukukçu, düşünen insanları hapse atıyorlar. Her şey gözümüzün önünde oluyor. Bir de bu durum karşısında mutlu olan “Bak nasıl doktor dövüyoruz” diyen bir güruh var. Yaşanan hukuksuzluk nedeniyle ekonomideki bağlantıyı anlatamıyoruz. Böyle bir lime lime olmaktan söz ediyorum.

İşte bu koşulda tiyatro da sanat da lime lime etkileniyor. Tiyatro emekçileri olarak koşullar ne olursa olsun tiyatro yapmaya devam edeceğiz. Tiyatro AKP iktidarı döneminde daha baş kaldırıcı hale geldi. Gezi eylemleri sürecinin en önemli alanlarında tiyatrocular vardı. Devlet bizi önemsemese de halkın önemsediği değer verdiği konumdayız. Tiyatro yaşayan bir sanattır, örgütler değiştirir. Bizim “söz” sanatımız çok etkiler. Bunu yapmaya devam edeceğiz. (Evrensel)