CHP, Beşiktaş Barbaros Meydanı’nda "Teröre ve Şiddete Karşı Yaşam Hakkı" mitingi düzenledi.
Mitingin planlamasının önce kadın, hayvan ve çocukların yaşam haklarına dikkat çekmek için yapıldığı ancak Ankara’da TUSAŞ’ın Kahramankazan ilçesindeki yerleşkesine terör örgütü PKK tarafından düzenlenen saldırının ardından, başlıklara ‘terörün’ de eklendiği bildirilmişti.
"BİZ KORKMUYORUZ, SİZ DE KORKMAYIN"
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, dün yaptığı açıklamada, "Son sözüm şudur, çağrım şudur; bu ülkeyi kurtaranlar, bu Cumhuriyeti kuranlar korkmadılar, biz de korkmuyoruz. Siz de korkmayın, yarın Türkiye'nin düşmanlarına da Cumhuriyet düşmanlarına da ‘29 Ekim coşkuyla kutlanmasın’ diyenlere de 27 Ekim gününden bütün Türkiye'ye güç vermek üzere hepinizi buraya bekliyoruz" diyerek yurttaşlara çağrıda bulunmuştu.
Özel, mitingte açıklamalarda bulundu. Özel'in açıklamalarının satır başları şöyle:
Terörün amacı bizi susturmakken, terörün amacı bizlerde yaratacağı korkuyla bizlere istikamet dayatmakken, buraya koşup gelenlere, 10 binlere binlerce teşekkür, binlerce selam olsun.
"BU İKTİDAR TÜRKİYE'Yİ HERKES İÇİN GÜVENSİZ HALE GETİRMİŞTİR"
Biz CHP’yiz, biz bu ülkenin birliğinin beraberliğinin teminatı olan partiyiz. Toplumsal barışı sağlayan bir Türkiye için çalışanlarız. Bu milletin önünü kesmek isteyen kim olursa olsun karşısındaki en büyük güç CHP’dir. Yaşam hakkı için buradayız. Bu iktidar Türkiye'yi herkes için güvensiz hale getirmiştir.
Kadınların yüzde 70'i sokakta yürürken kaygı duyduklarını ifade ediyorlar. Bütün Meclis mutabakatla oy verdiğimiz İstanbul Sözleşmesi'nden bu milletin temsilcilerinin oybirliği ile girdiği sözleşmeden, bir gecede HÜDA PAR'a verdiği sözü tutmak için o sözleşmeden çekilen kişi, kadınların, çocukların arkasından devleti çeken kişidir. Tarih önünde sorumludur.
"EMİNE BULUT, AYŞENUR HALİL, İKBAL UZUNEL, ROJİN KABAİŞ, MERVE TAŞCAN..."
Ölmek istemiyorum diye yalvaran Emine Bulut’u unutmadım. Onların şahsında nicelerini unutmadım. İstanbul’da canice katledilen Ayşenur Halil, İkbal Uzunel, Van Gölü kenarında ölü bulunan Rojin, Adıyaman’da evladının gözü önünde silahla ulan Merve Taşcan, Adana’da 12 saat içinde hayatını kaybeden beş kadın...
Örneğin sadece geçtiğimiz eylül ayında Aydın’da 29 yaşındaki Neriman Yüzükçü, şikayet ettiği eski eşi tarafından, Kayseri’de 43 yaşındaki Hatice Gül uzaklaştırma kararı aldırdığı eski sevgilisi tarafından, Antalya’da 57 yaşındaki Fadim Demirhan ve oğulları uzaklaştırma kararı varken boşanma aşamasındaki eşi tarafından katledildiler.
Gençlerimiz çocuklarımız güvende değil. Saygın araştırma şirketlerinin raporlarına göre, toplumun yüzde 85'i bu ülkede çocukların güvende olmadıklarını ifade ediyor. Adana'da Aladağ'da bir cemaat yurdunda çıkan yangında 11 kız evladımızı yitirmiştik. Bu kız çocukları devlet yurdu yapılmayıp, o cemaat yurdunu da denetimsiz bırakanlar yüzünden ölüme gittiler.
"DEVLET YURDU YAPMAYAN, CEMAATLERİN KUCAĞINA İTENLER SORUMLUDUR"
İki yıl önce tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara, Elazığ'da devlet yurt imkanı sağlamadığı için kaldığı cemaat yurdunda yaşadıklarından dolayı intihar etmişti. Devlet yurdu yapmayan yoksul insanlarımızı cemaatlerin kucağına itenler bu ölümlerden sorumludur. Bu iktidar barınma sorununu bile isteye çözmemekte, onları bir takım yapıların kucaklarına ittirmektedir.
"BU ÜLKE 8 YAŞINDAKİ NARİN'İMİZİ KORUYAMADI"
Çocuklar temizlemekte oldukları vincin altında kalarak MESEM projesi kapsamında can veriyorlar. Bu ülke 8 yaşındaki Narin'imizi koruyamadı. Evinden 1.5 km uzaklıktaki cansız bedenini buldular, halen daha katilini ortaya çıkaramadılar.
Bu ülke 2 yaşındaki Sıla bebeği koruyamadı. Sıla bebeğin şiddet görmesine, istismar olmasına engel olamadı. Hastaneye gittiğinde doğru teşhisi koyamadı. Bir dahaki geldiğinde iş işten geçmişti. Narin'in katilinde de Sıla bebeğin durumunda da savcının bilmediğini bilen iktidar vekilleri, "Söylemeye dilim varmıyor, dostlarım var orada" diyen iktidar vekilleri var. CHP Sıla bebekler yaşasın diye, bir bütün olarak dimdik ayaktadır.
Bu ülkede bebekler bile korunamıyor. 12 yenidoğan yavrumuz ihmalin denetimsizliğin, para için gözü dönmüşlüğün kurbanı oldu. 19 ay önce bilinen, adeta canlı yayında ölümleri teker teker izlenen 12 bebemizi kaybettik. Ölümler bilinirken, çetenin faaliyetleri bilinirken hastaneleri açık tuttular. Gözaltılar oldu, tutuklamalar oldu ama 6 ay daha o hastaneleri işlettiler. Ne zaman birisi savcıyı tehdit etti. Savcı kendi durumundan dolayı durumu bir kez daha ifade etti, kamuoyu duydu indial oluştu. O gün döndüler o hastanelerin ruhsatlarını iptal ettiler.
"O HASTANELERİ BEDELSİZ KAMULAŞTIRMAMIZ LAZIM"
Açıkça söylüyorum, herkesin gözü önünde ibreti alem olsun diye o hastanelerin askıya alınan ruhsatları, başka isimle yeniden önümüze gelmesin diye, mahkeme kararıyla yürütmeyi durdurmalar olmasın diye, o hastaneleri bedelsiz kamulaştırmamız lazım. Haydi getirin Meclis'e bunu yapalım.
"BAŞ SORUMLU RECEP TAYYİP ERDOĞAN"
Bir kez daha söylemek isterim ki bugünkü Sağlık Bakanı o günkü İstanbul İl sağlık Müdürüdür. Asla bir gün daha bu bakanlık koltuğunda oturmamalıdır. Bu bakan mı sorumlu, o bakan mı sorumlu, önceki mi sorumlu? İfade edeyim ki bir tane var baş sorumlu, aynı kalemle bugünkü bakanı da atayan, o günkü bakanı da atayan Recep Tayyip Erdoğan.
Bu iktidar sağlıkta şiddetin önüne geçecek adımlar için, muhalefetin önerilerini elinin tersiyle itmekte, sağlık emekçisini katliamcılarla, gözü dönmüşlerle burun buruna baş başa bırakmaktadır.
"SONUNA KADAR DİRENECEĞİZ"
Bu sabah, dünyanın en güzel şehri İstanbul’a uyandınız. Maalesef bu ülkede bir sabah uyanıyoruz, 8 yaşında bir kız çocuğu öldürülmüş, bir sabah uyanıyoruz gencecik bir kadın canice öldürülmüş surlarından atılmış bu kentin. Bir sabah uyanıyoruz, el kadar bebekleri cani bir tüccarın karına kurban eden sistem tıkır tıkır işliyor. Bir sabah ormanlarımız içindeki canlarla birlikte yanıyor. Bir sabah uyanıyoruz sokaktaki masum canlar, bu iktidarın getirdiği, sonunda itlaf, katliam dediği bir yasayla sizin hepimizin mücadelesiyle o itlaf lafı oradan çıkmışken, niyet akılda zihindeyken, onlar ki hiçbirisi bu yasayı uygulamayan belediye başkanlarım tehdit altındadır ama asla bu yasayı uygulamayacaktır. Ama iktidar mensupları canlarımızı katletmektedir. Buna sonuna kadar direneceğiz.
Bir sabah uyanıyoruz akşam olmadan TUSAŞ’a yapılan saldırıyı adeta canlı yayınlarda izliyoruz. Bu milleti koruyamayanlar emanete ihanet edenlerdir. Biz onların dimdik karşısındayız. Biz bu iktidarı düzeltene kadar, bu iktidarın uygulamalarını derhal terk edene kadar, bu ülke kadınlar, çocuklar, bebekler, canlar ve her birimiz için güvenli bir ülke olana kadar, bu iktidarla mücadele edeceğiz, bu ülkeyi tekrar kurtaracağız.
"BİZİM TUTUMUMUZ NETTİR"
En önemli tehdit terördür. Biz bu ülkede toplumsal barışın sağlanması için gerkeli iradeyi hep koruduk, o irade hep vardı. Şimdi de onu ifade ediyor ve bir adım geri adım atmıyoruz. Yıllardır bu ülkede yaşayan insanların Anayasa’da yazdığı gibi eşitliğini savunduk. Bu ülkede Kürtler sorunum var diyorsa, Kürt sorunu vardır. Devlet bir sorunun olup olmadığına değil millet o sorunun olup olmadığına karar verir. Devlet o sorunu çözmek için vardır. Ancak Cumhur İttifakı bu sorunu görmezden gelerek diğer yandan, şehit ailelerinin gazilerin duygularını yok sayarak bir kez daha konuyu Meclis’in önünden kaçırarak, işine gelen aktörü parlatarak, işine gelmeyeni hapiste tutarak ve fikrini almayarak, bir dayatmanın içine girmiştir. Bizim tutumumuz nettir. Bu ülkede Kürtler sorunumuz kalmadı diyene kadar Kürt Sorunu’nun varlığına inanacağız.
Bu sorunlar kayyum politikalarının sona ereceği, sivil demokratik siyasetin önünün açılacağı, herkesin özgür ve eşit hissedeceği, toplumsal barışın mutabakatla inşa edileceği bir süreci Meclis’te başlatarak ve sonlandırarak çözmelidir. Biz bu zemini oluşturacak girişimlere üzerimize ne düşüyorsa o boyutuyla katkı vereceğiz. Terörün bitmesi için kim konuşursa konuşsun, bir kişiyi konuşturup sorunu çözme hesabı yanlış hesaptır. Bir kişinin sorununu çözüp Tayyip Beyin de istediğini alıp bu alışverişle bir Anayasa oyunu kurma oyunu ayıplı bir hesaptır.
"ERDOĞAN AÇIKLAMA YAPMAK ZORUNDA"
Görünüşte Sayın Bahçeli’nin teklifidir. Cumhur İttifakı’nın gizli açılımının ayan beyan sözcüsü Sayın Bahçeli’dir. Bu ülkede Kürtler 'sorunum var' diyorsa Kürt sorunu vardır. Devlet, bir sorunun olup olmadığına değil, millet o sorunun olup olmadığına karar verir. Devlet o sorunu çözmek için vardır. Herkesin kendini özgür hissedeceği bir süreci Meclis’te başlatarak bu sorun çözülmelidir. Terörün bitmesi için kim konuşacaksa konuşsun. Ama bir kişi konuşturup sorunu çözme hesabı yanlış hesaptır. Biz çözüm için Meclis’i adres gösteriyoruz. Devlet bey, Abdullah Öcalan’a Meclis’i adres gösteriyor. Sayın Erdoğan’ın hala iki kelam etmeme durumuna son vermelidir. Artık sözcünün görevi bitmiştir. Erdoğan çıkıp bu millete bir açıklama yapmak zorundadır. Bahçeli’yi sözcü kılma, ne diyorsan sen söyle."