Hale Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ - Türk Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Yıldırım, kent gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. İzmir’in deprem bölgesi olduğuna dikkat çeken Yıldırım, sağlıklı kentsel dönüşümün nasıl olması gerektiğini anlatarak, Bayraklı ve Karşıyaka’ya dikkat çekti.

Whatsapp Görsel 2024 11 27 Saat 00.31.04 602Ea384

“DEPREM TÜRKİYE’NİN KADERİ DEĞİL”

“Deprem günün gerçeği ama bugünün gerçeği değil” diyen Yıldırım, “1500 yıldır bu coğrafyada deprem bilinen bir gerçek. Antik dönemde dahi yapılan yapılarda depreme karşı bazı önlemler alındığı görülüyor. Bu kadar bilinen bir gerçek üzerine kentlerimizi inşa ettik ama deprem olduğunda ölüyoruz. Bu bizim algılamakta zorlandığımız ve hepimiz adına çok üzüldüğümüz bir nokta. Deprem gerçeğine hakimken depremden bu büyük acılarla çıkmak Türkiye’nin kaderi olmamalı. Kader değil, bilimsel teknik bilginin doğru kullanılmaması” dedi.

“İZMİR DEPREMİ ÖN GÖSTERİYDİ”

Deprem ve yapı stoku alanında yapılan çalışmaların kamuoyuyla paylaşılması gerektiğini dile getiren Yıldırım, “İzmir depremi bizi çok üzdü ancak İzmir depremi bir ön gösteriydi. Çok büyük acı bıraktı arkasında ama çok daha büyük ve sorunlu felaketlerle karşı karşıya gelebiliriz. Birtakım verilere göre kentin yüzde 60’lık yapı stokunun depreme karşı dirençsiz olduğu bilgisi bulunuyor. Bu bilgilerin de bilimsel olarak ortaya konmasını çok önemsiyoruz. Bu alanda yapılan araştırma ve çalışmaların da mutlaka kamuoyuyla paylaşılması gerekir. Atılacak adımların da bilimsel bilgiye temellendirilmesi lazım. Gözden kaçırmamamız gereken şey; bu kent hepimizin. Bu kent sağlıklı bir şekilde değişmeli ve dönüşmeli. Deprem gerçeği konusuyla atacağımız adımlar bizi başka felaketlere karşı dirençsiz bırakmamalı. Yaşanamaz distopik kentlerde yaşamak zorunda kalmak bir felakettir” açıklamasında bulundu.

“DEVLET AKLIYLA HAREKET EDİLMELİ”

Emsal artışıyla dönüşümün sağlıklı bir dönüşüm modeli olmadığını aktaran Yıldırım, “Depremden sonra emsal artışı ve ‘emsal artışıyla gelen konutlar satılır, bu dönüşümün motor gücü olur’ şeklinde ilkokul matematiği yapıldı. Kat artıralım, çıkan kat müteahhide kalsın, bunun karşılığında insanlar daha az paralar ödeyerek dönüşümlerini gerçekleştirsinler diyerek adım atıldı. Tabi ki insanlara biz de çok üzülüyoruz ve depremzede derneğiyle onlarca toplantı gerçekleştirdik. Barınma Anayasal bir haktır ve devletin bunu karşılaması gerekir. Kimse barınaksız kalamaz. Bu bilinçle devlet aklıyla hareket edilmesi gerekir. Meseleyi insanların kendisi çözmeli diyerek, ardından emsal artışı vermek, altyapısı tamamlanmamış, sağlıksız kentlerde yaşamamıza neden olacağı için itiraz ediyoruz. Depremzedelerle karşı karşıya geldiğimiz zamanlar oldu ama çok iyi iletişim kurduk, anladık birbirimizi. Biz onların çocuklarının yaşayacağı dünya için irade koymak zorundayız. Burası bir meslek odası, bilimsel bilgi üzerinde görüş bildirmek zorunda, şehircilik ilkelerini görmezden gelemeyiz” diye konuştu.

“BAYRAKLI’DA NİTELİKSİZ YAPI STOKU VAR”

Yerleşim alanlarının zemin yapılarına dikkat çeken Yıldırım, “Zemin yapısı, yapılaşmaya uygun olmayan birçok ilçemiz var. Bunlardan biri Bayraklı. Bakın Samos depremini yaşadık biz, İzmir depremi diye yerelleştiriyoruz ama dünya literatüründe Samos depremi diye geçti. Samos’ta, İzmir’den kilometrelerce uzaklıkta meydana gelen deprem Bayraklı’yı vurdu. Çünkü zemin gerçekten çok kötü ve olası bir depremde katbekat daha fazla etkileniyor. Bayraklı bölgesinde niteliksiz yapı stokunun olduğunu biliyoruz” dedi.

“KARŞIYAKA’DA SORUNLU ALANLAR VAR”

Yıldırım’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

Karşıyaka bölgesinde sorunlu alanların olduğunu biliyoruz, gerek yapı kalitesinden, gerek teknolojisinden gerekse zeminden kaynaklı bazı bölgelerde depreme karşı dirençsiz yapılar olduğunu farkındayız. Bunu da doğru okumak gerekir. 1970 ve 80’lerde yapılan, görece daha yavaş yapı üretim döneminde yapılan ve doğru tekniklerle yapılan yapılar ayakta kaldı. 1990’larda çok hızlı üretimde yapılan, bilimsel kurallara uygun olmayan şekilde yapılan yapılar ağır hasar aldı ve birçoğu yıkıldı. Bunun kayıtları mevcut, Karşıyaka Bölgesinde yıkılan yapıların yaş aralığına baktığınızda 1960’lar, 70’lerde yapılan yapılardansa 90’lar civarında yapılan yapıların ağır hasar aldığı ve yıkılmak zorunda kaldığı görülüyor. Demek ki, nasıl yaptığımız çok önemli. Yani dönüşümü nasıl sağlayacağımız çok önemli.

“İLKOKUL MATEMATİĞİ ÜZERİNDEN ÇÖZÜM ÜRETİLMEMELİ”

Biz dönüşüme engel değiliz, dönüşümün olması gerektiğini savunuyoruz. Bunun devlet eliyle belli kolaylıklar sağlanarak yapılması gerektiğini söylüyoruz. Depreme dayanıksız bir yapı alanında yapılacak dönüşümde devlet vergi kolaylığı, sigorta kolaylığı sağlamalı. Dönüşüm için başka türlü bir model geliştirmeli. Vatandaşı müteahhitle karşı karşıya bırakıp, ilkokul matematiği üzerinden çözüm üretilmemeli.

“LİMAN ARKASI PLANLARIYLA İLGİLİ ÇEKİNCELERİMİZ VAR”

Kulelere karşı mıyız, biz bağlamıyla ele alıyoruz. Bağlam koşul demektir. Yani yerin koşulları, toplumun koşulları, fiziksel koşullar, coğrafya ve ekolojik koşulları gözetmek gerekiyor. Bunlar gözetilerek yapılan mimari yapıların kat yüksekliği bizim karşısınnda ya da yanında olma halimizi tariflemez. Bağlamına uygun, bulunduğu çevreye saygı gösteren bir yapı kat yüksekliğinden bağımsız bizim olumsuz bakmayacağımız bir durumdur. İzmir özeline baktığımızda liman arkası planlarıyla birlikte ciddi yüksek yapılaşma yapılıyor. Bu noktada altyapı aynı oranda gelişmediği için bir takım çekincelerimiz var.

“İNSANLAR KONUTU BARINMA İÇİN DEĞİL YATIRIM İÇİN ALIYORLAR”

Turan’daki konut yapılarının o noktada sorun olduğunu düşünüyoruz. Bu planlar ilk yapıldığında ticaret bölgesi olarak yapılaşma izni veriliyordu. Sonra Büyükşehir Belediye Meclisinde ticaret artı konuta çevrildi. Ticaret olsaydı bu kadar yoğun yapılaşma olmayacaktı. Ancak konut ciddi bir meta. Türkiye’de konuttan daha fazla bir şey kazandırmadığı için, insanlar bunu barınmayı sağlamak için almıyorlar. Hisse senedi alır gibi konut yatırımı yapıyorlar. Bu da aslına bakarsanız tüm kaynağın konut sektörüne aktarılması ve bunun karşılığında bedellerin yukarı çıkması, halkın barınma sorunuyla baş başa kalması, kentin niteliksiz ve sağlıksız hale gelmesi gibi birçok konuyu özünde tetikleyen bir konu. Politika olarak bunun karşısında durmamız gerekiyor. Yüksek yapıya karşı olmak değil, bulunduğu çevreye katkı koymayan, bulunduğu çevrenin koşullarını gözetmeyen her türlü yapıya karşı olmak gerekir. Bugün siz villa da yapabilirsiniz ama bağlamla ilgili sorunları varsa, kamuya, kente bir katkısı yoksa bunun da karşısında durulabilir.  Nitekim biz sadece yüksek yapıya değil, tarım alanlarında yapılan tek katlı yapılaşmalara da itiraz ediyoruz. Bir konut gelişim bölgesinde tek katlı yapı yaparsanız, yoğunluğu az bir bölge oluşturursanız bu bizim savunacağımız bir durum olur ama aynı yapılaşmayı bir tarım arazisinde yaparsanız, karşısında duracağımız bir durum olur.

“İNCİRALTI GÜNÜN KOŞULLARI ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRİLEBİLİR”

İnciraltı planlama süreciyle ilgili de açıklamada bulunan Yıldırım şunları kaydetti:

Bu kentin kanayan yaralarından bir tanesi İnciraltı, EXPO ile yapılaşma gündeme oturmuş ve sonrasında da  hiçbir zaman geri adım atılmayan, sürekli kentin gündeminde. İzmir yoğun yapılaşmış bir kent, o yüzden dikkatli yaklaşmak gerekir. Buradaki tarımın görmezden gelinmesini kabul etmiyoruz ama günün koşulları üzerinden değerlendirilebilir. Ancak burada ince bir çizgi var; evet insanlar tarımdan vazgeçtiler çünkü konut ya da yapı daha fazla kazandırıyor.

“TARIMIN NASIL VERİMLİ HALE GETİRİLECEĞİ DÜŞÜNÜLMELİ”

Bakın Amik Ovası’nın ortasında 12 katlı yapılar neden insanlara mezar oldu? İnsanlar tarım arazilerini ekmekten vazgeçip, imar hakkı için mücadele etmişler, yapmışlar ve öldüler. Bu noktada geniş bir perspektiften bakmak lazım. İnciraltı kentin ciddi potansiyeli olan bir alanı, tarım alanı olarak değerlendirilmesi gereken alanlarından bir tanesi ama tarım sadece toprağın verimli ya da verimsiz olması üzerinden gelişmez.  İşgücü bulamadığınız zaman da tarımda kayıp yaşarsınız. İnciraltı’na yapılacak herhangi bir planlamada tarım öncelenmeli. Tarımın nasıl verimli hale getirilebileceği düşünülmeli ve buna olanak sağlayacak bir planlama yapılmalı. Bu ‘İnciraltı’na bir çivi bile çakamazsınız’ demek değil. Oradaki mevcut potansiyel göz önünde bulundurulmalı.

İNCİRLATI’NA İTALYA ÖRNEĞİ

Bakanlık çok yoğun bir yapılaşma önerdi, bu yapılaşma bölgeye zarar verir. O bölgede sadece tarım alanları değil korunması gereken ekolojik alanlar da var. Sulak alanlar da var. Planlama yapılırken bunların göz önünde bulundurulması lazım. Tüm süreç şeffaf yürütülmeli ve meslek odalarıyla yapılan ürün üzerinden tartışmak değil, bu ürünün süreci üzerinden tartışmak gerekir. Sicilya’da, İtalya’da insanlar kırsal yaşamdan vazgeçtikleri için kırı boşaltıyorlar. İtalya’da devlet politikası olarak bu bölgelere tarım turizmi olarak bir kolaylık sağlanıyor. Yani insanlara yeter ki tarım yapmaya devam edin diye, belirli hibeler ve turizm politikası izleniyor. İnsanlar turizm artı tarım gelirleriyle sürdürülebilir bir hayat yaşıyorlar. Burada tarım korunmuş oluyor ama onunla birlikte orada yaşayan insanların da gelir düzeyi artırılmış oluyor.

“SÜREÇ ŞEFFAF YÜRÜTÜLMELİ”

Tartışmaya açıp, tartışmayı tüketmek gerekir. Biz planlamanın gerçekten şeffaf yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Büyükşehir Belediyesi’nin birçok alanda 1/25.000’lik nazım imar planlarında belirli değişiklikler yapma taleplerini biliyoruz, çalışmaları var, farkındayız. Olmalı da… Üst ölçekli planların mutlaka güncel koşullarla tekrar değerlendirilmesi gerekir ama bilim ve teknik üzerinden değerlendirilmesi gerekir. Biz meslek insanları çözüme odaklıyız. Dikkatli yaklaşılmalı, bölgenin tarım potansiyeli görmezden gelinmemeli. Yapılaşmaya uygun bir zemin de değil. Her zeminde her iş yapılabilir ama günümüz koşullarında kaynak tüketimi çok önemli. Yani siz toplam maliyeti 300 milyon lira olan bir yatırımda, 200 milyonunu toprak altına gömerseniz, bunun kamu adına ne kadar mantıklı bir yatırım olup olmadığını ölçüp tartmak gerekir. Sonuç itibariye kamu kaynakları, bu ülkenin kaynakları kullanılıyor. Tüm tarafların katılımıyla şeffaf bir süreç yürütülmeli.