Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinden bilim insanları İzmir Körfezi'ndeki mırmır, barbun, çipura, kırlangıç, levrek, mercan, kefal, istavrit, sardalya, uskumru ve tirsi türü balıklardaki mikroplastikleri inceledi.
Çalışma kapsamında incelenen balıkların sindirim sisteminde, büyüklükleri 101 ila 4 bin 901 mikrometre arasında değişen miktarlarda mikroplastik tespit edildi.
İncelenen kefal balıklarının yüzde 55'inde mikroplastik tespit edilirken, uskumruların yüzde 50'sinde, istavritlerin yüzde 42'sinde, çipuraların yüzde 41'inde, sardalyaların yüzde 39'unda, tirsilerin yüzde 38'inde, barbunların yüzde 36'sında, mercanların yüzde 33'ünde, levreklerin yüzde 30'unda, kırlangıçların yüzde 29'unda ve mırmırların yüzde 17'sinde mikroplastiğe rastlandı.
Mikroplastikler renklerine göre sıralandığında yüzde 64,9'la en yaygın renk siyah olurken, kırmızılar yüzde 10,4, maviler yüzde 9,1, yeşiller yüzde 7,8 ve beyaz renkteki mikroplastikler yüzde 6,5 oldu, yüzde 1,3 oranında da şeffaf mikroplastikler bulundu.
AA muhabirine çalışma sonuçlarını değerlendiren araştırmanın yürütücüsü Gedik, günlük hayatta herkesin çevresinde gördüğü gıda paketlerinin, poşetlerin, paketli içeceklerin, tek kullanımlık materyallerin, çeşitli mutfak malzemelerinin, oyuncak ve kumaş gibi tüm plastiklerin mikroplastiklerin kaynağını oluşturduğunu kaydetti.
Dünya genelinde her yıl yaklaşık 20 milyon ton plastik atığın denizlere bırakıldığını ve bunun büyük kısmını tek kullanımlık plastiklerin oluşturduğunu belirten Gedik, "Yapılan tahminlere göre, plastik üretiminin 2040 yılına kadar iki kat artması ve buna paralel olarak denizlerdeki plastik kirliliğinin yükselmesi bekleniyor. Bu nedenle plastik kirliliği, global ölçekte deniz yaşamını, ekosistemleri tehdit ediyor, ekolojik riskleri artırıyor." dedi.
Son dönemde evsel ve endüstriyel atık suların arıtılmadan deşarj edilmesinden dolayı balık ölümlerine sebep olan çevre felaketiyle gündeme gelen İzmir Körfezi'nin mikroplastik açısından fotoğrafını çekmek istediklerini anlatan Gedik, bölgede avlanan balıklarda mikroplastik birikimini ve bunların özelliklerini araştırdıklarını aktardı.
"Balıkların sindirim yollarını tıkayabiliyor"
Çalışmaları sırasında İzmir Körfezi'ni tam olarak yansıtabilmek için deniz dibinde (demersal), dip üstünde (bentopelajik) ve yüzeye yakın yerlerdeki (pelajik) farklı habitatlarda yaşayan ticari balık türlerini incelediklerini ve balık türlerinde farklı miktarlarda mikroplastik tespit ettiklerini bildiren Gedik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Demersal balıklarla karşılaştırdığımızda, pelajik balık türlerinde daha fazla mikroplastik birikiyor. Tespit ettiğimiz mikroplastiklerin özelliklerine baktığımızda ise yüzde 50,6'sının fragment, yüzde 49,4'ününün lif olduğunu gördük. Renk olarak, siyahın daha hakim olduğunu saptadık. Ayrıca, tespit edilen mikroplastiklerin 7 farklı polimer türünde olduğunu ve bu polimerlerde en baskın çeşidin polietilen olduğunu belirledik. En fazla mikroplastik bentopelajik tür olan kefalde ve pelajik tür olan uskumruda, en az mikroplastik demersal bir balık türü olan mırmırda saptandı. Bu sonuç bize su yüzeyine yakın alanlarda, dibe nazaran daha fazla mikroplastik olabileceğini gösterdi. Mikroplastiklerin özelliklerine baktığımızda kaynaklarının şehirsel deşarjlarla ve yüzey akışlarıyla deniz ortamına giren, sentetik tekstil ürünlerinin yıkanması sonucu açığa çıkan lifler ve gıda ambalajlarının baskın olduğunu gördük."
Balıkların suda bulunan mikroplastikleri besin zannederek tüketebildiklerine dikkati çeken Gedik, bu mikroplastiklerin balıkların sindirim yollarını tıkayabildiğini, sindirim sistemlerindeki tahribattan dolayı da besin emiliminde olumsuzluklar yaşanabildiğinin altını çizdi.
Mikroplastiklerin, yüzeylerine tutunan kirleticiler için taşıyıcı görevi görebildiklerinden bahseden Gedik, "Böylece diğer kirleticiler mikroplastikler üzerinde canlıların vücuduna taşınabilir. Mikroplastikler ebatlarından dolayı balık larvalarında tokluk hissi yaratabilir ve larvalar için çok önemli olan yeterince beslenme gerçekleşmediğinden dolayı, büyümeleri ve stoklara katılımı olumsuz etkilenebilir. Bu durum ilerleyen süreçlerde besin zincirinde dengesizliklere sebep olacağından, sürecin tüm deniz ekosistemini etkilemesi olasıdır." değerlendirmesinde bulundu.
"İlk etapta yapılması gereken mikroplastiklerin kaynağı olan plastik atık üretmemek"
Gedik, besin zinciri dolayısıyla insanların da balıklarda bulunan mikroplastiklere maruz kaldığını ifade etti.
Üretim aşamasında plastiklere eklenen ftalatlar ya da bisfenol A (BPA) gibi kimyasallardaki tehlikeye işaret eden Gedik, karaciğer fonksiyonlarında ve insülin direncinde değişikliklere, üreme sisteminde, beyin fonksiyonlarında ve anne karnındaki bebeklerde gelişim bozukluklarına yol açabilen bu maddelerin ABD Çevre Koruma Ajansı tarafından kanserojen olarak kategorize edildiğinin altını çizdi.
Gedik, mikroplastik kirliliğinin azaltılması için şu tavsiyelerde bulundu:
"İlk etapta yapılması gereken mikroplastiklerin kaynağı olan plastik atık üretmemek. Bunu yapamıyorsak, plastik atık üretimini belirli ölçekte sınırlandırmaya çalışmak gerekiyor. Yapılan son bilimsel değerlendirmelere göre, plastik kirliliğinin önlenebilmesi için plastik üretimi en az yüzde 40 azaltılmalı. Günümüz ihtiyaçları doğrultusunda bu o kadar da kolay olmuyor. Bu gibi çevre sorunlarının önüne geçmek istiyorsak, mutlaka ilgili alana ilişkin yasal düzenlemelerin yapılması ve yapılan bu düzenlemelerin uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Böylece bireysel çabaların değeri daha fazla ortaya çıkacaktır. Aksi takdirde, bireysel olarak alacağımız önlemlerle küresel çapta olan bir sorunla mücadele edemeyiz."
İncelenen balık türleri ve mikroplastik tespit edilen balıkların oranları şöyle:
Tür | Mikroplastik tespit edilen balık oranı (%) |
Yaşam Alanı |
Kefal | 55 | Bentopelajik |
Uskumru | 50 | Pelajik |
İstavrit | 42 | Pelajik |
Çipura | 41 | Demersal |
Saldalya | 39 | Pelajik |
Tirsi | 38 | Pelajik |
Barbun | 36 | Demersal |
Mercan | 33 | Bentopelajik |
Levrek | 30 | Demersal |
Kırlangıç | 29 | Demersal |
Mırmır | 17 | Demersal |