Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Uğur Toprak nüfus artışından kaynaklı kıtlık yaşanmaması için önemli tavsiyelerde bulundu. Tüketilen gıdanın önemli bir kısmının çöpe gittiğini belirten Toprak “Birleşmiş Milletler raporuna göre,  dünya nüfusunun 2050'de 9,6 milyara ulaşması bekleniyor. Türkiye'ye ilişkin nüfus beklentisi ise yaklaşık 95 milyon olarak öngörülüyor. 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 70’inden fazlasının kentsel alanlarda yaşayacağı beklenmektedir. Kentleşme, yaşam tarzlarına ve tüketim kalıplarına da değişiklikler getirecektir. Kentsel nüfusun payı giderek artarken, kırsal alanlar oldukça uzun bir süre için yoksul ve aç çoğunluğa ev sahipliği yapacaktır. İnsanlar, sıcak noktalar ve ekolojik olarak hassas alanlarda yaşayabilmek için yüksek nüfus koşulları ve kötüleşen ekosistemler ile başa çıkmak zorunda kalacaktır. Giderek artan gübre, pestisit ve herbisitlerin kullanımı toprak ve suların kirlenmesine neden olmakta ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Tarım sektörü, küresel sera gazı salınımlarının üçte birinden sorumlu tutulmaktadır. Ormanların ve otlakların tarım alanlarına dönüştürülmesi ve iklim değişikliği nedeniyle biyolojik çeşitlilik de azalmaktadır. Tüm bu olumsuzluklarla üretilen gıdanın yaklaşık 1,3 milyar tonu atık ya da kayıp edilmektedir. Tüketilen gıdanın yüzde 50’si olan 300 milyon ton gıda maddesi çöpe atılmaktadır” dedi. 

“ALIŞVERİŞTEN 1 KİŞİ SORUMLU OLSUN”
Gıda israfının önüne geçebilmek için alışverişten 1 kişinin sorumlu olması gerektiğini belirten Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Toprak, “Covid-19 süreci boyunca mümkünse alış-verişten sadece 1 kişi sorumlu olmalı, dışarıyla irtibatı o kişi sağlamalıdır. Alış-verişe çıkma sıklığını uzatmak için mutlaka bir liste hazırlanmalıdır. Özellikle sokağa çıkma yasağından önce yapılacak alışverişe de dikkat etmeliyiz” dedi. Toprak gıdaların çöpe gitme sebeplerini sıraladı; “İhtiyacımızdan fazla ürün alınması sonucu gıdanın bozulması ve çöpe gitmesi, ihtiyacımız olmayan gıdanın alınması sonucu gıdanın bozulması ve çöpe gitmesi, son tüketim tarihine dikkat edilmeden alınan ürünün tarihinin geçmesi sonucu ürünün çöpe gitmesi, tavsiye edilen tüketim tarihi ve son tüketim tarihi arasındaki farkı bilmememizden kaynaklı tüketilmesinde sıkıntı olmayan gıdaların atılması (tavsiye edilen tüketim tarihi gıdanın kalitesi ile ilgilidir ve o tarihe kadar uygun koşullarda saklandığında gıdanın tüm özelliğini koruyacağı anlamına gelir. Son tüketim tarihi ise gıda güvenilirliği ile ilgilidir ve o tarihten sonra tüketilmesinin insan sağlığına zararlı olacağı anlamını taşır. Gıdaların etiketleri üzerinde yazan koşullarda saklanması sonucu çöpe gitmesi, tüketilecek miktardan fazla yemeğin pişirilmesi ve tüketilmemesi sonucu çöpe gitmesi bu dönemde muhtemel yaşayacağımız bir gıda atığı, israfı olarak karşımıza çıkacaktır” dedi. 

“ÇÖPE ATILAN GIDA 842 MİLYON İNSANA YETECEK MİKTARDA”
Çöpe atılan gıdanın 842 milyon insana yetecek miktarda olduğunu belirten Toprak, “Her gün 13 milyar insanı doyurabilecek gıda üretilirken, buna karşın her 9 insandan 1’i açlık çektiğini bilmeliyiz. Herhangi bir yiyeceğe neredeyse hiç erişemeyen 1,8 milyar insanın olduğu ve sayısının gün geçtikçe arttığını, çöpe atılan gıdanın bugün dünya çapında yetersiz beslenen yaklaşık 842 milyon insana yetecek miktarda olduğunu unutmadan gıda alışverişi ve tüketimi yaparsak, gıda atıklarında azalmaya da sebep olacağımızı bilmiş oluruz. Bu süreçte önemli olan bir başka konu da gıda enflasyonu olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı ülkemizde gıda harcamaları, çok büyük bir kesim için kira harcamalarından sonraki en fazla harcama kalemidir ve hane bütçesinde önemli bir paya sahiptir. Yükselen döviz fiyatları ve artan işsizlikle birlikte gıda enflasyonundaki artış vatandaşın alım gücünü büyük ölçüde azaltmakta, özellikle de dar gelirli kesimi daha fazla etkilemektedir. Fiyatı yükselen her gıda maddesi için çözüm olarak görülen ithalat da vatandaşın ucuz, yeterli ve güvenli gıdaya ulaşmasını sağlayamamakla birlikte, yerli üreticiyi de mağdur etmektedir.  Bu durum da, ülkemizde gıda egemenliğini tehlikeye atmaktadır. Oysaki yaşamak nasıl bir insan hakkı ise, sağlıklı, güvenli ve yeterli gıdaya uygun fiyatlarla sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır ve bunu sağlamak da kamunun en önemli görevlerinden biridir.

“GIDA ENFLASYONUNA DUR DEMELİYİZ”
Fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkilerini azaltmak için neler yapılması gerektiğini anlatan Toprak, “Acil olarak kayıt dışılık azaltılmalı, toprak analizleri yaptırılarak bölgelerde üretilebilecek ürünler belirlenmelidir. Arz talep dengesizliği ortadan kaldırılarak alım garantili üretim yaptırılmalı, çiftçiler desteklenmeli ve eğitimleri sağlanmalı, çiftçileri üretimden uzaklaştıran olumsuzluklar düzeltilmeli, kooperatiflere müdahale azaltılmalı ve daha fazla desteklenmeli, üretici kooperatifleri yanı sıra tüketici kooperatifleri de yaygınlaştırılmalı, lojistik kayıpların azaltılması sağlanmalı ve ithalatçı politikalardan derhal vazgeçilmelidir. Sonuç olarak, meralarımızı ve tarım arazilerimizi korumadan ve sürdürülebilir kılmadan, çiftçilerimizi eğitip sözde değil emeklerinin karşılıklarını alabilecekleri şekilde destekleyip yeniden üretime yöneltmeden, biyoçeşitliliğe ve yerel tohumlarımıza sahip çıkmadan, üretici, tüketici ve dağıtıcı kooperatiflerin yaygınlaştırılmasını sağlamadan, ülkemizi ithalat sarmalından kurtarmadan, gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasını hayata geçirmeden gıda enflasyonuna ne yazık ki dur diyemeyiz” dedi.