SAĞLIK

Bulaşıcı değil ama salgın gibi yayılıyor!

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nefroloji Bilim Dalı Başkanı ve Türk Böbrek Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Aydın Türkmen, yapılan bilimsel çalışmalarla şeker hastalığı ile yüksek tansiyon arasında güçlü bir bağ bulunduğuna dikkat çekiyor.

Abone Ol

Dünya Sağlık Örgütü tarafından “bulaşıcı olmadığı halde salgın şeklinde yayılan” kronik bir hastalık olarak nitelendirilen diyabet, halk arasında bilinen adıyla şeker hastalığında; kan şekeri düzeyi kontrolü, beslenmeninbuna göre düzenlenmesi ve doğru hayat alışkanlıklarının kazanılmasının hasta açısından yeterli olduğu düşünülür.Hâlbuki şeker hastalarının çoğu, bu süreçte aslında kendilerine yüksek tansiyonun da eşlik ettiğinden haberdar olmayabilirler.


Prof. Dr. Türkmen; “Hatalı beslenme, hareketsizlik, obezite gibi nedenlerle sonradan edinilmiş şeker hastalığı, bir diğer ifadeyle tip-2 diyabet hastalarının yaklaşık %70’i, aynı zamanda yüksek tansiyon hastası ve bu hastaların bir kısmı tansiyon düzeylerini düşürebilmek için reçeteli ilaçlar kullanıyor.

Gerek tip-2 diyabet, gerekse yüksek tansiyon ortak bir paydada buluşur; her ikisi de kronik hastalıklardır, neredeyse hayatı boyunca hastayla birliktedirler ve her iki hastalık da kişinin beslenme, egzersiz ve yaşam alışkanlıklarından doğrudan etkilenir. Bu iki kronik hastalığın birlikteliği, iskemik kalp hastalığı sıklığını ve bunlara bağlı ölümleri de kat kat artırmaktadır.” diyor.


Konuyla ilgili bilgi veren Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk ise son dönem kronik böbrek yetmezliği hastalığının gelişmesinde diyabet ve hipertansiyonun iki önemli neden olduğunu vurguladı.

TBV Başkanı Erk; “Türkiye’de yaklaşık 65.000 diyaliz hastası bulunuyor ve bu hastaların ortalama %40’ı şeker hastalığı nedeniyle son dönem kronik böbrek yetmezliği hastası. Ayrıca pandemi sürecinde erken evrelerdeki hastaların doktor kontrollerini aksatması, günümüzde kronik böbrek yetmezliği hastalığının artmasına da neden oldu. Bu duruma birbirini tetikleyen obezite açısından baktığımızda ise Türkiye, maalesef obezite açısından Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sırada.

Yaşamı tehdit eden riskleri düşürmek hastanın kontrolünde
Diyabet ve hipertansiyon ile ilgili hasta ve hasta yakınlarına detaylı bilgiler veren Prof. Dr. Aydın Türkmen; “Hasta yeterli ve dengeli beslenir, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıkları bırakır, hayatına spor anlamında hareket katar, kilosunu kontrol altına alır ve ilaç tedavisini aksatmaz ise bu durumda hem kan şekeri hem kan basıncı kontrol altına alınır. Böylece hasta, her iki kronik hastalığa rağmen sağlıkla yaşayabilir ve yaşamı tehdit eden riskleri en düşük seviyeye indirebilir.” dedi.


Kalp krizi ve felç iki kat fazla görülüyor
“Şeker hastalığındaki ana sorun, hastalarda besinlerle vücuda giren şekeri, bilimsel tabiriyle glikozu, enerji üretmek üzere hücrelere taşıması gereken insülin hormonu yetersizliği veya eksikliğidir. Bu hastalarda insülin üretimi yetersiz olabileceği gibi hiç üretilmiyor da olabilir.

Sonuç olarak kanda biriken glikoz, özellikle atar damarlara ve dolayısıyla böbreklere zarar verir. Böbrekler, yoğun damar yapısına sahip organlar oldukları için damarları etkileyen tüm sağlık sorunları, böbrekleri de etkiler. Şeker hastalığının böbreklerde oluşturduğu hasar nedeniyle böbreklerden tuz ve su atılımı bozulur, bunun sonucu olarak da kan basıncı yükselir.


Şeker hastalığında da günlük tuz tüketimine dikkat edilmeli

Prof. Dr. Aydın Türkmen; tansiyonun 130/80 mmHg düzeyinde tutulması ideal olduğunu ancak bu düzeye ulaşabilmek için birçok şeker hastasının uzman hekim kontrolünde hipertansiyon ilacı kullanması gerekebileceğini söyledi ve ekledi.

“Kullanılacak ilaçlar, böbrek ve kalp hasarını yavaşlatmak, kan basıncını ve kilo alımını kontrol etmek gibi yan faydalar da sağlayabilirler. Şeker hastaları da yüksek tansiyonu önlemek için günlük tuz tüketimlerini kısıtlamalıdır. Sağlıklı bireyler için tavsiye edilen günlük tuz tüketimi yaklaşık 6 gramdır. Bu oran dolu bir çay kaşığı kadar tuza denk gelir. Ancak burada önemli olan, yediklerimizin çoğunun içinde tuz olduğunu, 6 gram tuzun bir gün içinde eklememize izin verilen miktar değil, tüm yediklerimizden aldığımız toplam miktar olduğunu hatırlamaktır. Ayrıca, dönemsel doktor kontrolleri asla ihmal edilmemelidir. Özellikle reçeteli ilaç kullanan hastalar, kendilerini takip eden uzman hekimlerin yönlendirmesi doğrultusunda yılda birkaç defa düzenli kontrol takvimlerine sadık kalmalıdır.”